Maçın öncesinde iki önemli gerçek vardı... Biri Ersun Yanal'ın söyledikleri... Söz gelimi, "Biz Fenerbahçe'yiz..." gibi... Bu çok şey içeren bir söylemdi. Her şeyi başarmaya muktedir olmayı vurguluyordu bir kere... Bir gerçek de Arsenal'in, eksik ve formsuz sayıldığı bir zamanda İstanbul'daki ilk maçı 3-0 kazanmasıydı. 'Fenerbahçe olmak' özgüveniyle, önce bu zor baraj aşılacaktı. Emirates stadında 4 fark aranacaktı!
Futbolda garantiler de umutsuzluk da yoktur. Ne var ki umudun içini doldurmak önemlidir. Arsenal İstanbul'da bunu başarmıştı. Fenerbahçe umudunun içini doldurmayı bir risk oyunu ile aramadı. Yiyeceği erken gol, umutlarını tam kuruturdu. Bunun için savunmada sağlam durmayı unutmadan, hızlı atakları planladı. Gökhan ve Caner'i kenarlardan atağa sürdü. Sow ve Emenike öteki ezici güçlerdi. Onlarla ileri patlamayı ve onları uzun toplarla buluşturmayı ilke edindi. Plan akılcıydı, ama işletmekte o denli başarılı olunamadı.
Wenger sakatlıların etkisindeki genç Arsenal'in 3-0'lık avantajın desteğinde rahatlık etkisine girip gevşemesine izin vermedi. Ev sahibi öncelikle, alan kontrolünü iyi yapıp F.Bahçe'nin ataklarının önlemini aldı, ardından kendi ataklarını olgunlaştırdı. Fener 12.dakikada bulduğu fırsatı değerlendirebilseydi, mücadelenin akışı kuşkusuz çok değişecekti. Ne yazık ki bu olmadı ve Arsenal'in 25’teki pozisyonu ki çok netti, gol oldu ve F.Bahçe'nin Devler Ligi barajı 5 farka çıktı! Fenerbahçe savunmada özenli olmasına karşın, Arsenal ataklarının tümünde başarılı olamadı. Delindi.
Fenerbahçe'nin 2. yarıdaki diri oyunu, yemeden 6 gol bulabilmekten çok, Yanal'ın "Biz Fenerbahçe'yiz" söylemindeki özgüveni açıklayan bir gösteri gibiydi. Bir karamsarlığa düşüp işlerini savsaklamadılar. Yanal, Webo ve Alper hamleleriyle de daha riskli bir oyuna dönüp gol aradı, ama umut dağın ardına kaçmıştı bir kere. Artık önlerinde Avrupa Ligi var. Arsenal maçları gösterdi ki Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi'nden çok, Avrupa Ligi'nde mutlu olur. Dilerim bunun için CAS'daki mücadelesinden galip çıkar.