"Çok mal haramsız, çok laf yalansız olmaz." atasözünün gözlerimizin önünde olduğu günlerdeyiz.
Laf kalabalığı ve mal kalabalığı yapan ve adına "fenomen" denen insanların çoğunun servetlerini haram yollarla kazandıkları teker teker ortaya çıkıyor.
Atasözleri, toplumların tarih boyunca biriktirdikleri deneyimlerin, gözlem ve öğütlerin kristalize olmuş halidir ve çoğu zaman bu sebeple hikmetlidir.
Bu bağlamda kadim medeniyet tecrübemizden miras "Çok mal haramsız, çok laf yalansız olmaz" atasözü, ekonomik ve sosyal ahlaka dair tespitleri özetler.
Atasözünün "çok mal haramsız" kısmı, bir anda büyümüş devasa servetlerin çoğu zaman adil olmayan yollarla elde edildiğinin tespitidir.
Özellikle haksız rekabet, rüşvet, bahis, yolsuzluk gibi haram sayılan eylemlerle elde edilen servetin ahlaken sorunlu olduğunu ve toplum nezdinde temiz görülmediğini, içine kirli işler karışmış olabileceğini bir nevi hatırlatır.
Ayrıca bir uyarıdır. "Zenginlik hırsı"na ve "hızlı zengin olma" arzusuna karşı bir uyarı niteliği taşır.
Atasözünün ikinci kısmı "çok laf yalansız olmaz"; boş ve abartılı konuşmaların, dürüstlüğü, samimiyeti ve güvenilirliği zedelediğine dikkat çeker. Sözün niceliğinin artmasının, dürüst olabilmenin önüne geçtiğini, gerçek ve doğru bilgiyi sulandırma ihtimalini doğurduğunu anlatır.
"Dünya yanıyor sen anlatıyorsun!" diyebilirsiniz. Belki de haklısınız.
Zira kavurucu kokusu ciğerlerimize kadar ulaşan ölümlerin arka arkaya geldiği zamanlara şahitlik ediyoruz. Her on dakikada, bir çocuğun katledildiği bir dünyadayız! Öldüğü değil katledildiği bir dünya!
Bir terör devletinin bebek cinayetlerini maharet saydığı zamanların heyulasında kıvranıyoruz!
Ancak kör göze parmak mesabesinde inatla gündem edilmeye çalışılan "fenomen" haberleri ziyadesiyle can sıkıcı olmaya başladı.
Atasözümüze dönersek; içerdiği toplumsal gerçeklikler Dilan Polat isimli fenomenle bir kez daha ispatlanmış durumda.
Sosyal medya ortamlarında sahip oldukları serveti görgüsüzce, alay edercesine milletin gözüne sokan, "enercii" diye diye yaptığı bol harcamaları ve boş sözleri paylaşan bu fenomen bugünlerde hesap vermekle meşgul. Anlaşılan o ki sahip olduğu servete bulaşmayan "enercii" de haram da kalmamış. Kara para aklama, vergi kaçakçılığı, bahis, silahlı çete...
Her türlü haramzadelik var!
Dilan ve Engin Polat çifti benzer haramzadelerin fark edilmesi için çorap söküğünün ilk çentiği oldu.
Arkasından birçok "fenomen" adaletin radarına takılıverdi. Tayyargiller, Şulemsi, Bahar Candan ve daha niceleri...
Bunlar sadece buzdağının görünen kısmı muhtemelen. Henüz adaletin radarına girmemiş yüzlerce görgüsüz haramzade sıranın kendilerine gelmesini bekliyor olabilir.
Haramzadelerin ortak özellikleri ise, üç-beş yıl önce yaşadıkları hayat ile şimdiki hayatları arasındaki şaşırtan farklılıklar.
Bu haramzadeler o kadar utanmazlar ki dini değerleri de suiistimal etmekten geri durmuyorlar.
Kâbe'de fotoğraflar, namaz kılarken çekilmiş videolar, Kur'an-ı Kerim ile arzıendam ettikleri görüntüler hepsinin bazı ortak noktaları.
Bre kuldan utanmazlar, Allah'tan da mı korkmadınız!
Medya organlarından ricamız bu haramzadelerin haberleştirilerek toplumun gündeminde kalmasına çanak tutmamalarıdır. Enerjiyi başka amaçla kullanmalarıdır.
Gazzeli çocukların gözlerinden yansıyan solgun enerjinin merhamet ve hayret duygularımızı kabartması gerekirken, enkaz haline dönüşmüş duyarsız yığıntıların arasında can veriyor insanlığımız!
Filistinli bir annenin: "Bizim yok oluşumuz Müslüman ümmetin uyanışına sebep olacaksa, varsın canımız feda olsun!" sözüyle, "Neden hala yitik duygularımız devreye girmiyor?" diye hayıflandığım bir anda düştü önüme bu haramzadelerin haberleri.
Yitirdiğimiz duygularımızı başka şeylerle ikame ettiğimizden dolayı kurtulamıyoruz içine girdiğimiz çelişki kafeslerinden.
Ya Kuddüs, Ya Kahhar sedaları yalnız kuşların ve tevhit nidasını zikreden yaprakların dilinde olmasın.
Devletimizden talebimiz bütün bu görgüsüz haramzadelerden bir an önce hesap sorması.
"Çok mal haramsız, çok laf yalansız olmaz." diyen atalarımızın yol göstericiliğinde kısa zamanda servet sahibi olanların hepsinin devletin adalet terazisinde tartılmaları ve gündemimizden çıkarılması.
Gazze'de, Doğu Türkistan'da çocukları öldüren insanla, insanlığı ölenlerin birbirinden farkı kalmadığı bir dünya bırakmayalım çocuklarımıza!