Tüm dünyada doğal tedavi sistemlerine olan ilgi hızla artıyor. Son raporlara göre tüm dünyada 2018 yılında doğal tedavi için 218 milyar dolar olan harcanırken 2024 yılında bu rakamın 320 milyar dolara ulaşacağı tahmin ediliyor. Sadece Amerika Birleşik Devletleri’nde 2018 yılında yaklaşık 9 milyar dolarlık bir ticaret hacmi kaydedilmiş. Ülkemizde de benzer bir artış görülüyor. Özellikle 2014 yılında yürürlüğe giren “Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği” ile bazı doğal tedavi yöntemleri resmi olarak da kabul edildi. Sağlık Bakanlığı bünyesinde GETAT daire başkanlığı oluşturuldu. Bu uygulamalar arasında şüphesiz beni ilgilendiren Fitoterapi. Halkın artan ilgisine cevap verebilmek, Fitoterapi uygulamalarında çağdaş bilimsel düzeyin sağlanması amacıyla hekimler ülke çapında birçok üniversitede kurulan merkezlerde eğitim alıyor ve onlara “Fitoterapist” sertifikası veriliyor. Eğitim alan fitoterapistler televizyonlarda, sosyal medya ya da gazetelerde tedavi önerileri veriyor. Bu husus benim gibi fitoterapiye gönül vermiş bilim insanları için hayallerimizin ötesinde bir gelişme. Ancak sevinmek yerine giderek endişeleniyorum.
Geçen pazar sabahı sabah kahvaltısı sırasında TV’de kanalları değiştirirken kanallardan birinde bir sağlık programında “Fitoterapist Dr.” ülser ve reflü için bir çay karışımı hazırlıyordu. Kendinden gayet emin bir şekilde önündeki bitkileri neden bitki çayına ilave ettiğini açıklıyordu. Karışıma önce sarı kantaron çiçeği ilave etti, depresyonu ve stresi gidermesi beklentisi ile; sonra ebegümeci yaprağı içerisindeki müsilajın mide-bağırsak cidarını kaplayarak geçirgen bağırsak sendromunu bile iyileştirebildiğini söyledi; biberiye yaprağını safra artırmak için kattı; aynısefa çiçeği ve kudret narı yaprağı ilave etti ülseri iyileştirmesi için; civanperçemini ise spazmı çözmesi için ilave etti. Sonra üzerine sıcak su ilave ederek demledi. Eğitimi nereden aldı bilmiyorum ama sarı kantaronun çay halinde depresyon ya da ülser tedavisinde herhangi bir etkisinin bulunmadığını öğrenememiş. Kudret narı yaprağı ilave etmesi ise tam bir facia. Kudret narı’nın ülserde etkili olan kısmı meyvesidir; meyvesi ile hazırlanan yağlı ekstre ya da ballı karışımın ülser tedavisinde etkili olduğu yürütülen bilimsel araştırmalar ile de kanıtlanıyor. Halbuki yaprakları tam ters etki yapıyor; yürütülen bilimsel araştırmada kudret narı yapraklarının çayı (sulu ekstresi) verilen deney hayvanlarında mide asitliğinin azaldığı ancak midenin koruyucu mukus tabakasının inceldiği, mide mukozasının bütünlüğünün bozulduğu (yani hasar gördüğü) ve ayrıca vücutta savunma görevi yapan antioksidan enzimlerin (süperoksit dismutaz, glutatyon, katalaz) seviyesini düşürdüğü tespit edilmiş. Antioksidan enzimlerde bu azalma vücuda zararlı metabolitler oluşturduğu anlamına geliyor (Oyesola ve ark, 2019).
Sağlık Bakanlığı tarafından GETAT uygulamalarının gündeme getirilmesindeki amaç doğal koruyucu ve tedavi yöntemlerinin şarlatanlar tarafından değil de hekimler tarafından güncel bilimsel bilgiler doğrultusunda uygulamasını sağlamaktı. Bu husus son derece önemli. Eğitim alan hekimlerin fitoterapi gibi doğal yöntemleri çağdaş tedavi yöntemlerine entegre ederken bilimsel kanıtları mutlaka göz önüne alması gerekir. Aksi takdirde herhangi bir sağlık eğitimi olmayan, insan sağlığını maddi menfaat uğruna riske atan uygulayıcılardan ne farkı kalır? Fitoterapi eğitimi alan hekim arkadaşlar benim için çok değerli; çünkü hali hazırda uygulanan tutucu Ortodoks tıp eğitiminden sonra insanlara daha iyi nasıl hizmet verebilirim düşüncesi ile zaman ayırarak bu eğitime katılıyorlar. Ancak yaptıkları uygulamalar bilimsel kanıtlar doğrultusunda olmazsa yarardan ziyade zarar getirmesi kaçınılmaz.
Burada Sağlık Bakanlığı’na da bir eleştiri yapmak gerekiyor. Yeterli bilimsel uzman kadrosu olmadığı halde “toplama elemanlar” ile eğitim verilmesine onay veriliyor. Bu gidişle bir süre sonra bir tedavi kaosu kaçınılmaz olabilir.