Evvelsi gün pek de her yerde göremeyeceğiniz, gazetemizde de yayınlanan bir haber gözüme ilişti. Daily Telegraph yazıyı, ‘Türkiye İmparatorluğu doğuyor’ şeklinde verdi. Makale, özetle, Türkiye’nin yeni bir imparatorluğa gebe olduğunu, bunu da emperyal alışkanlıklar olan ‘istila’ ya da ‘işgal’ ile değil, ticaret dünyasını sollayarak yapacağını öngörüyor. ‘Hasta adam’ metaforunu kullanarak ülkenin 10 yıl öncesindeki halini tasvir derken, Türkiye’nin artk uluslararası sahnede ‘bu şekilde’ yer alacağını söylüyor. Ekonomik alanda istikrar ve tutarlı politikalarla ‘gözde’ bir ülke olduğunun altını çiziyor. Makaleye göre Türkiye 21. Yüzyılın ‘İpek Yolu’nda yine önemli bir istasyon oluyor. Artık ne hasta adam, ne gelişmekte olan ülke, bu söylemlerin artık bir haksızlık olduğunu, Türkiye’nin Çin ve Rusya gibi bir deve dönüşme istidadının yüksekliğinden bahsediyor. Makale bu şekilde devam ediyor.
Daha önce Türkiye’nin bir ‘e-stratejik’ derinliğe sahip olması gerektiğini kaleme almıştık. Bir kaç haftadır da ar-ge ve dijital ekonomi konusunda bazı önerme ve tahlillerimiz olmuştu. Bu makale de bütün bunların üzerine şerbet dökmüş oldu. Bahsettiğimiz aslında ‘peynir alt suyu’ gibi basit bir mesele. Gelişmiş bir ekonomik dinamikliğe sahip olmuşken, oyunun kurallarını ‘dijital ekonomide’ varolmaya ve sürekli iş ve ürün geliştirmeye doğru devşirmek; bunu yaparken de köhnemiş ‘akademik ve bilimsel karargahları’ zamanın ruhuna uygun bir şekilde yapılandırmak; ülkenin ar-ge matematiğini yeni baştan formülize ederek yeniden bir ‘dev’ haline gelmek. İmparatorluk tabii ki ‘romantik’ kavram, belki bu tarz komedyalar işlevsel görünmüyor artık; ama emperyal kodlarımız öteden beri ‘istila’ değil, her anlamda ‘güç’ ile tarif ediliyor. Süper güç. Ekonomik güç. Anlayışta ve kavrayışta güç. Güç oğlu güç. Vesaire. Bütün lafların özeti ise, yukarıda saydığımız argümanları ‘devlet politikası’ gibi ele alıp, gerekli kurulları devreye sokmak, koordinasyonu atbaşı yapan bir ‘iletişim bakanlığı’, tıpkı TOKİ gibi bir Başbakanlığa bağlı bir ‘dijital beylik’ ve ekonomiyi daha çok ‘dijital’ hale getirecek bir irade.
Dış kapının vandalları
Peki, biz ne ile kimlerle uğraşıyoruz. Kendisi daha bakkala gitmekten aciz, uzaya gitmemezi istemeyen, gördüğü her uydumuzu taşlamak isteyen bir ‘akademik’ rezaletle; Ukrayna gibi başarılı olmak isteyen ‘dış kapının vandallarıyla’; Cumhuriyet tarihimiz boyunca mücadelelere sahne olan, akıl almaz planlara, birleşmelere ve organizasyonlara neden olan ‘cumhura reis’ seçme olimipiyatları ile vesaire. Bu üçü bile en ‘berbat’ ve ‘mide bulandıran’ üçüncü sayfa haberlerinden daha kötü. Daha da kötüsü sanayi, bilim, teknoloji, ekonomi, dijital ekonomi vb. konularında politika üretemeyip, siyaseti bir sirk haline dönüştüren, ottan, böcekten konuları bile bir mancınık gibi kullanan ‘iğreti’ bir muhalefet. En kötüsü, bu tuhaf ve talihsiz serüvenler dizisinde oyuncak rolüne sahip olup da kendini kuklacı gibi gösteren sivil inisiyatifler. Batıdaki NGO yani hükümet dışı organizasyonlar kavramını yanlış anlayıp kendini (ne olursa olsun) hükümet karşıtı organizasyon olarak gören/gösteren mikro organizmalar. Biz bunlarla uğraşıyoruz. Sosyal medyamız ‘hay huy’ ve yalan olana ‘hay hay’ ile işliyor. Haberciler ve gazeteciler patronaj okyanusunun dümen suyunda hareket ediyor. Dizilerimiz birbirinin tıpkısının aynısı ve merkezinde doğru düzgün bir önerme olmaksızın, hikayeden yoksun, zekayı ve hayal gücünü hiçe sayarak arz-ı endam ediyor. İletişim ve reklam ajanslarımız ‘marka’ ve ‘strateji’ üzerine değil de ‘muhasebe’ kuralları çerçevesinde işini yapıyor. Markalar ise para kazanma aperatifleri ile uğraşmaktan ‘itibar’ denen ana yemeğe geçemiyorlar. Bütün bunlara, içten ve dıştan’ yıkım ekiplerinin pürsilah taarruzlarına rağmen, Türkiye büyük bir güç olmak için var gücüyle çalışıyor. Sanırım, göremedikleri ya da tahammül edemedikleri bu. Hasta adam iyileşti ve ayağa kalktı, sindirimde ufak tefek arızalar var, onlar da yavaş yavaş ait oldukları yere düşecekler. Unutmayalım ki iletişim ağlarını iyi kullananlar çevresindekinleri,dünya insanlarını etkilediklerini görüyoruz.Etkileyemeyenler de,bu etkinin karşısına geçip veryansın ediyorlar.Meydanı boş bulan dellalın söyledikleri tek gerçekmiş gibi algılanır.O zaman ne yapacağız sosyal medyayı kullanarak geniş çevrelere ulaşacağız.Alınmaca yok.