Başlık aslında yazının konusunu anlatmaya yetiyor. İnsanoğlu ve kızı, devletler, kabileler, milletler ve kavimler binlerce yıldır ‘iletişim’ kurarak varlıklarını sürdürüyor ve kendilerini ifade ediyor. Özellikle son 20 yıldan bu yana da bunu ‘dijital’ olarak yapıyor. Newton’dan bu yana hakim olan siyah-beyaz hakimiyeti, dijitalin devrim gücüyle bir anda bulanıklaşıyor ve sahne sanal olana yerini bırakıyor. Sanayi devriminin artık dijital devrime dönüşmesiyle de yepyeni yaşam modülleri, ekonomik ve sosyal kavramlar oluşuyor, üretim-tüketim korelasyonları değişiyor ve her şey ‘online’ bir yapıya bürünüyor. Elbette, bu gelişmeler neticesinde ise ‘dijital ekonomi’ kavramı ortaya çıkıyor. Bu internet bazlı kavram, hem ‘dijital emperyal’ bir posta bürünüyor, hem ‘postmodern sosyo-kültürel ekonomi’ ile kan bağı kuruyor, üstelik ‘bilgi endüstrisiyle’ de kız alıp kız veriyor.
Evet, günümüzde ekonomi dijital arterlerde akmaya başladı ve biz bilgi ekonomisine de çoktan giriş yaptık. İnternet bazlı ekonomide Türkiye’nin GSMH’ya göre yüzde 0.7 seviyelerindeyiz, bu oran düşük görünse de, bu daha başlangıç ve ivmesi çok yüksek. Kuşkusuz genişbant altyapısı bu konuda çok önemli. An ve şimdiki zamanı ele alacak olursak yüzde 42’ler seviyesinde, bir G. Kore ya da Almanya gibi değil, bunun için hâlâ yolumuz var. Ama potansiyele baktığımız zaman umut verici bir oran. Bir ama daha, sonuçta mevcut başarı, yarının garantisi demek de değildir. Zira dijital ekonomi hız anlamına gelmekte ve ‘katrina’ kasırgası gibi hızla ilerlemekte. Yukarıda bahsettiğimiz değişen ve yeni ekonomi, enformasyona dayalı yeni ‘dijital’ iş fikirlerini gerekli kılıyor, ar-ge yerini hızla innovasyona bırakıyor, 7/24 üstelik, fiziksel mekana ihtiyaç duymayan, kodların, yazılımların işi yürüttüğü sürekli ‘ulaşılabilir/online’ bir dünya yaratıyor, tüketici davranışları anlık değişiyor, mobil yaşam biçimi artık bir gelenek haline geliyor. Bu anlamda, şirketler, markalar hatta ülkeler rekabeti dijital dünyada yaşamak ve bu anlamda pazar oluşturabilecek yatırımları ‘online’ ortamda yapmak durumunda kalıyor. Bu da dijital bir medeniyet anlamına geliyor.
Hızlı inovasyon yap ya da yerini başkasına bırak!
Son yıllardaki gelişmeler bizleri tüm varsayımları tekrar sorgulamaya itmiştir. Bunun en çarpıcı örneği Fortune 500’dir. 1955’teki en büyük 500 şirketin bugün sadece 65 tanesi varlığını sürdürmektedir. Özellikle son 20 yılda kurallarını dijitale enkarne edenler kazanıyor. Yoksa zaten hiç olmamışsın demek oluyor. Türkiye de eğer 2023 hedeflerine ulaşmak istiyorsa katma değerli ekonomide ‘Pasif’ oyunculuktan ‘agresif’ oyunculuğa soyunmalı, ‘all star’da yerini almak için ICT (information communications telecommunications) alanında ciddi yatırımlar yapmalı. Öyle rapor yayınlamakla olmuyor bu işler. Ne yapılacağını söyleyen ama nasıl yapılacağını söylemeyen şu raporlardan bahsediyorum. Somut eylem planı olmayan. Orada bir köy var uzakta ama koordinat vermeyen.
Büyük ve Dijital bir Türkiye için
Bu bağlamda kalkınma planımızın bu mekanizmaları kurması gerekmektedir. Nasılı bulan, ortaya koyan, yatırım ve getiri hesabını net koyan bir yol haritası çizmelidir. Pazar oluşturmaktan yoksun ‘ar-ge ve inovasyondan’ kaçınılmalıdır. ‘Me too’ eğer dünya pazarında geç kalmışsanız çalışmayacak bir reçetedir. Son kullanma tarihi geçmiştir. Pazar oluşturamayan bir ar-ge/inovasyon teorik bir egzersizdir. Yağlar hiçbir zaman erimez.
Sektörlerdeki yeni oluşan değer zincirleri iyi okunmalı ve Türkiye sektörleri sistematik bir şekilde hazırlanmalıdır. En önemlisi ‘nasıl’ı izah eden ve strateji üreten, pazar üreten bir kalkınma planı oluşturulmalıdır. Genç nüfusumuz dinamik bir şekilde bu alana yönlendirilmeli ve yetişmiş kaynak haline getirilmeli. Artık, şantiye devrinden çok, dijital ekonomi birincil konu olmalıdır. Başbakanlık’a bağlı bir ‘çalışma birimi’ kurulmalıdır. TOKİ gibi. Çünkü su, yol nasıl medeniyetse, artık dijital da medeniyettir. Tekerleği tekrar icat etmenin bir anlamı yok, ateş çoktan bulundu, bize dijital olan lazımdır. Bunu da, bu süreci yaşamış, bizzat ellerini kirletmiş beyin takımlarıyla geliştirmek gerekir. Son yıllardaki ekonomik ve siyasi özgüven, Ekonomi Bakanımız Sayın Nihat Zeybekci’nin kazandıracağı vizyon ve göstereceği irade ile dijital ekonomiye ‘hızlı’ geçiş için kullanılabilirse Türkiye bölgede en büyük güç olacaktır. Bu anlamda bir yapılanmayı tavsiye ediyoruz ve bu konuda ısrar, oyunu lehimize çevirecektir. Çünkü dijital ekonomi yarışı belirler. Yoksa, dijital uçurum büyür de büyür.