Mısır, 14 Ekim 1981’den Mübarek’in yönetimden el çektiği 11 Şubat 2011’e kadar süren otuz yıllık -son- statükonun ardından ‘yeni bir döneme’ girdi. ‘25 Ocak Devrimi’ olarak adlandırılan süreçle ‘yeni dönemine’ giren Mısır’da, daha ilk günden akıllarda yeterince soru bulunmaktaydı. 2011 ve 2012’de yoğun bir şekilde ele aldığımız yazılarımıza geri dönüp baktığımızda, iki unsurun öne çıktığı görülüyor.
Birincisi, Mısır’da yaşananın bir devrim olup olmadığı tartışmasıdır. O dönemde bu durumu ‘Mübareksiz bir Mübarekizm tehlikesi’ olarak isimlendirmiştik. İkinci husus ise 25 Ocak bir devrim bile olsa, ‘karşı devrim’ dinamiği olarak harekete geçen unsurların darbeye giden süreci hazırlayışına dikkat çekilmesiydi. 2012 yazından itibaren Mısır’da muhtemel bir darbe tehlikesini telaffuz etmeye başlamıştık bile. 14 Haziran’da Meclis’in feshedilmesiyle birlikte açıktan darbe süreci başlamıştı. Başka bir deyişle Mursi’nin seçilmesinden önce darbe veya statükonun dönüş takvimi işlemeye başlamıştı. Bir yıl içerisinde darbe ile nihai noktaya ulaşan bu takvimi hatırlamakta fayda var:
“Yüksek Askeri Konsey (YAK), 28 Kasım 2011 Meclis Seçimlerine çok fazla önem atfetmiyordu. Akıllarını kurcalayan asıl mesele Cumhurbaşkanlığı Seçimleriydi. Ama yine de Mecliste kurulan ve yeni anayasayı yapmak üzere kolları sıvayan Anayasa Komisyonunu absürt bir mahkeme kararı ile feshetmekten geri duramadılar. Bu müdahaleyi, Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde en güçlü aday konumunda olan İhvan liderlerinden Hayrat El-Şatır’ın adaylığının yargı müdahalesi ile iptal edilmesi izledi. Üçüncü ciddi müdahale ise Cumhurbaşkanlığı Seçimleri öncesinde ülkedeki tek meşru siyasal zemin olan Meclisin yine bir yargı kararıyla feshedilmesiyle yaşandı. Bu müdahaleyi, yine seçimler öncesinde yeni cumhurbaşkanının yetkilerini neredeyse sıfırlayan asker müdahalesi izledi. Muhammed Mursi başkan seçildiğinde, Meclisi ve anayasası yoktu; polis-istihbarat-asker, yargı ve medya ile derin bir güven krizi yaşamaktaydı ve ülke ekonomisi felâkete sürüklenmekteydi. Neredeyse kararname çıkarma yetkisinden başka da bir kaldıracı olmayan Mursi; yetkisiz ama Mübarek öncesi ve sonrası birikmiş olan bütün sorunların üzerine yıkıldığı bir liderdi. Mısır müesses nizamı çok uzun sürmeden Mursi’ye karşı bütün devlet kurumlarının da ‘de facto’ grev haline geçmesini sağlamakta gecikmedi.
Mursi, felç olmuş devlet mekanizmasına ilk cevabı YAK Başkanı Tantavi’yi ve istihbarat başkanı Murat Muvafi’yi görevden almasıyla verdi. Bu süreçte farklı kesimlerden oluşan teknokrat bir kabine kurdu. Cumhurbaşkanlığı yardımcıları ve danışman pozisyonlarını toplumun farklı kesimlerini temsil eden aktörlere daha fazla açma girişimi ise ‘Mursi iktidarı bizimle paylaşmıyor’ propagandasının en önde gelen isimleri tarafından geri çevrildi. Daha sonra Tahrir darbesinin tetikçisine dönüşen liberal isimler Mursi tarafından önerilen pozisyonları kabul etselerdi, zaten kabinede %35’i geçmeyen İhvan’dan isimlerin oranı çok daha azalacaktı. Benzer şekilde, 22 farklı Mısırlı partiden 100 kişilik Anayasa Komisyonunun sadece 32 üyesi İhvan’dan olmasına rağmen, benzer isimler Mursi’yi ‘Firavun’ ilan ederek ‘karar alamaz ve yönetemez’ bir hâle getirmek için ellerinden geleni yaptılar.”
3 Temmuz 2013, Körfez’in sponsorluğunda, Batı’nın karartması ve Baltacı terörünün eşliğinde statükonun sadece Mısır için değil, bölgesel düzen adına da geri dönüşüydü. Mısır, ‘Arap Baharı’nı anlamlı bir siyasi ve toplumsal dalgaya dönüştüren çarpan olduğu gibi, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da değişim dalgasının kırılmasında da aynı tayin edici rolü oynadı.
Bugün, Mısır’da darbe düzeninin geldiği son nokta, Mübarek’in 25 Ocak 2011’deki hâlinden çok daha sıkışmış bir statükodan ibaret. Bu noktada darbe yönetimi ve Mısır’ın son hâlini anlamak için 2015 sonunda yapılan Meclis seçimlerine bakmak yeterlidir. Zira yönetimin bütün baskı ve kampanyalarına rağmen, seçimlere katılım kimsenin ciddiye almadığı resmi istatistiklerde %26’yı zor bulurken, bu oran sahadan yapılan tahminlerde %10’un da altındadır.
Tam anlamıyla Mısır’daki siyasi çıkmazı tasdik eden bu sonuçlar, Mübarek yönetimi altındaki sahte seçimlerde bile yaşanmamış bir umutsuzluğa işaret ediyor. Mısır’daki yegâne tartışma, aynı umutsuzluktan büyüyen ve beslenen dip dalganın ne zaman ortaya çıkacağı meselesidir.