5 Temmuz 1993, PKK’nın Erzincan Başbağlar’da çoluk çocuk, kadın ihtiyar 33 köylüye ‘devrimci şiddet’ uyguladığı tarihtir!
31 Mart 2015 senesinde, İstanbul Çağlayan’daki Adliye Sarayı’nda Savcı Mehmet Selim Kiraz’ı öldüren DHKP/C militanlarını, “Gençlerin başka çaresi kalmamıştı” diye haklı göstermeye çalışan Kemalist, Solcu vb. tüm Hak ve halk düşmanlarının sessiz kaldığı katliamdır Başbağlar!
Ankara’dan İstanbul’a “Adalet” perdelemesiyle başlatılan işgal yürüyüşünde kol kola girenlerin, “Bizim çocuklar” dedikleri ‘gerillaların’ marifetidir Başbağlar!
Gezi Ayaklanması’nda yakıp yıkan, yağmalayan ‘Y kuşağının’ ağabeylerinin eylemselliğidir Başbağlar!
Bizim kesimin ise hiç olmamış gibi havaya ıslık çalarak geçirdikleri gündür 5 Temmuz!
Geçen sene de bu köşede Bağbağlar katliamını yaşayan, şahit olanların anlatımlarına yer vermiştim. Nasip olursa her sene, havaya ıslık çalanlara inat, hatırlatmaya devam edeceğim. Tarihini unutanlar aynı akıbetleri yaşamaya mahkûmdur!
İşte şahitlerin dilinden Başbağlar katliamı:
E.A:...Pencereden baktım ki komşunun kapısını kırıp evdeki erkeği dışarı çıkardılar. Bir adamı başına diktiler. Tüfeği dayadılar ve beklemeye başladılar. Birkaç kişi geldi, bizim kapıyı kırıp içeri girdiler ve evde erkek olup olmadığını sordular. Erkeklerin evde olmadığını söyleyince, evin içine girdiler. O sırada yanımda bulunan parayı onlara doğru uzattım, belki parayı alır da bir şey yapmadan çekip giderler diye. Parayı aldılar, tüfeğin ucuyla beni, gelinimi, torunumu iterek dışarı çıkmamızı istediler. Çıkarken geri döndüm ki odaya bomba koyuyorlar. Dışarı çıktıktan sonra evi ateşe verdiler. Beni götürürlerken itti ve kaktılar. Hasta ve yaşlı olduğumu söyledimse de beni sürüklediler. Kadınların toplandığı yere götürdüler. Etrafımıza bomba koydular. Bir taraftan evleri ve arabaları yaktılar. İçlerindeki kadın terörist ziynet eşyalarımı istedi. Olmadığını söyleyince “Siz İstanbul Karagümrük’ten geliyorsunuz, sizin altınınız olmaz mı” dedi.
G.D:Biz kadınları topladıkları yerde havaya uçuracaklarmış, Allah kurtardı bizi, dereye topladıklarında yanımıza bir şey koydular. Biz telsiz var sanıyoruz. Ne konuştuğumuzu dinlemek için telsiz koydular sanıyoruz. Aramızda sessiz sessiz konuşuyoruz. Meğer bombaymış. Dereden çıkmışız, bomba patlamış. Köyün erkekleri öte tarafta kurşuna dizilirken, kadınlar ve çocuklar dere kenarında, yanlarına konan bombadan habersiz, militanlar köyü terk ettikten sonra dereden ayrılıyorlar. Ayrılmasalar, köydeki erkeklerin akıbetine kadın ve çocuklar da uğrayacaktı. Militanlar, sloganlar atarak kanlı eylemlerini gerçekleştirdiler. Kadınların ve çocukların ağlaşmaları ve köyün tamamen yanması onlara adeta büyük bir zevk veriyordu.” (basbaglar.org)
Bu katliamı yapanlar ellerini kollarını sallayarak hâlâ geziyorlar. Davaya bakan hâkim Şakir Kadıoğlu, sanık diye önüne getirilenlerin gerçek fail olmadıklarını ve Başbağlar davasının Türkiye hukuk tarihinin yüzkarası olduğunu ancak 20 yıl sonra söyleyebildi!
İşgal yürüyüşünde “Adalet” diye höykürenlerin Adalet Bakanlığı ellerinde olduğu dönemde, "Evet, hükümetten sınavlı beş bin kişilik kadro çıkarttım. Bu kadroları örgütüme vermeyip de milliyetçilere mi verseydim? Seyfi Oktay ve benim dönemimde de iki bin hâkim aldık. Bu aldığımız kadrolar, ileride yeşerecek demokrat insanlardır. Yaptığım suçsa işlemeye devam edeceğim" diyenlerin ‘yeşerttiği demokratik ortamda’ Müslüman Anadolu halkını katledenler özgür olamayacak da ben mi özgür olacağım!..