İleride Suriye krizinin tarihi yazıldığında, büyük ölçüde Baas rejiminden bahsedilecek fazlaca orijinal bir şey bulunamayacak. Zira ne rejimin ne de Esed mezhepçi aile devletinin çarpıcı bir tarafı olmadığı gibi, tedhiş üzerine kurulu bir istihbarat devletinin değişmeyen kanlı hikâyesini aşacak farklı bir başlık da bulunamayacaktır. Ancak ve ancak iktidara geldiği ilk günden itibaren Saddam, Kaddafi, Pehlevi veya Mübarek ne yaptıysa, bir benzerini kabaca hayata geçirmiş sıradan kanlı bir rejimin tekrar eden terörizmi aktarılabilecektir. Dolayısıyla, ileride Suriye krizi ele alındığında, büyük ölçüde ‘vekâlet savaşlarından’ bahsedilecektir. Bu savaşların odağında ise onlarca yerli ve ithal örgütün hikâyeleri ‘krizin aktörleri’ olarak ele alınacaktır.
Bu örgütler içerisinde en ilgi çekenlerden birisinin DAİŞ’le birlikte PKK/PYD olacağına şüphe yok. DAİŞ, nevi şahsına münhasır bir misyoner hareket olarak yeterince ilgiyi şimdi de görüyor. Kaotik istihbarat operasyonlarının karmaşık bir formülünü andıran yapısıyla, Suriye krizinde diyalektiğin sonunu getirecek düzeyde başarılı bir vazife ifa ettiğine de şüphe yok. Aynı anda Amerika ile Rusya’yı, İsrail ile İran’ı bir araya getirdiğini ve Hobbesçu çatışma okumasını tarihin çöplüğüne gönderecek kadar işlevsel olduğunu da reddetmek imkânsız. Bir an için DAİŞ ortadan kalksa, Suriye krizinin paydaşı olan aktörlerin kahir ekseriyeti anlamsızlaşma ya da bütün Suriye iddialarının altının boşalması riskiyle karşı karşıya kalabilirler.
Bu aktörlerden bir tanesi de PYD. Neredeyse bütün küresel anlamını DAİŞ’e, bölgesel anlamını ise Esed rejimiyle işbirliğine borçlu olan bir örgüt. PYD her ne kadar küresel medya ve istihbarat manipülasyonu marifeti yoluyla ‘Kürt’ sıfatıyla nam yapmış olsa da, bütün takas değerini Suriye dışındaki aktörlerin ‘DAİŞ’le mücadele’ diplomatik ‘kurgusunun’ sahadaki ‘gerçeğe en fazla yaklaşan’ makbul seküler aracı olmaktan almaktadır. PYD’nin bu araçsal tabiatının yanında, DAİŞ’le paylaştığı bir temel vasfı daha bulunmaktadır. Hatta bu yönüyle DAİŞ, sahadaki gerçeklikle oldukça sapkın da olsa daha tutarlı ve sahici bir ilişki içerisindedir. DAİŞ geniş kitlesel bir halk hareketi olmaktan ziyade, geniş Sünni kitlelerin önce Irak’ta sonra da Suriye’de acılarına musallat olan, Bağdat ve Şam yönetimleri kadar vahşi olabileceğini ispatlayarak alan kazanan bir örgüt. Bunu yaparken de kullandığı tek araç şiddet ve vahşet. PYD de, Suriye Kürtlerinden ziyade Baas rejimi ile PKK’nın 40 yıllık ilişkisini kriz ortamında fırsata dönüştüren bir örgüt. Kürtlerin Suriye’de geçen yüzyıldan beri Baas rejiminden çektiği acılara mütercim olmak bir yana, tıpkı DAİŞ gibi tamamen kendi örgütsel misyoner ütopyasına odaklanarak Esed dâhil bütün varlığını araçsallaştırmış bir yapı.
PYD’yi ileride yazılacak tarihte dikkat çekici kılan da bu araçsallaştırma olacak. Bu basit bir pasif taşeron ilişkisi ya da hizmeti değil. Hatta bugüne kadar PYD’nin bilinçsiz ve pasif nesne muamelesi görmesi gerekirdi. Ya da Hizbullah tarzı bir ilişki de değil. Çünkü Hizbullah da son tahlilde hem mezhepçi hem de ‘İran tabiî uzvu’ olarak Suriye’deki rolünü rasyonelleştirebilir. PYD’nin varlığı ve daha önemlisi 2011 sonrası ilk kez var olurken izlediği çizgi, taşeron olmayı aşan, ahlaki olarak da, siyasi olarak da tutarsız, jeopolitik anlamda miyop bir yapının proaktif nesne oluşudur. PYD gerçekten DAİŞ kadar diyalektiğin sonunu getiren bir devre mülk terör örgütü. Bu, DAİŞ’in bile başaramadığı bir fonksiyon. Aynı anda Amerika’nın desteklediği ve silahlandırdığı muhalif
gruplarla Amerika ve Rusya’nın desteğiyle; KDP’nin ve Suriye muhalefetinin beraber olduğu Kürtlerle de Esed ve İran’ın desteğiyle; kah DAİŞ’le kah DAİŞ’le eşzamanlı bir şekilde muhalefetle savaş(tırıl)an bir örgüt. Kimin nerede ve ne zaman kullandığını, kime nasıl bir kiralama yaptığının listesini çıkarmak bile, yeterince karmaşık bir devre mülk yapıyı görmek için yeterli.
Bütün bunları basitleştirmek mümkün. Yarın tarih yazıldığında, bugün bütün Kürtlere ipotek koymak pahasına ‘Suriye’deki Kürtler’ denilerek telaffuz edilen PYD’nin yapıp ettiklerinden bir tek şey kalacak: Baas rejimi adına Suriye’deki mazlumlar ve muhalefetle savaşan Kürtler. Til Hemis’te, Sülük’te, Al-Gbin’de, Renin’de, Tal Abyad, Tel Amr ve daha birçok yerde işledikleri suçlarla rejim adına terör örgütü olduğunu ilan eden PYD’nin en büyük suçu ise Suriye’nin en mağdur unsurlarından olan Kürtlere yapıştırdığı yafta oldu.
Yarım milyon insanın Baas rejiminden dolayı hayatını kaybettiği Suriye’den çıkarılacak ilk dersin, devre mülk hizmet veren her yapının varoluşsal tehdit karşısında kiralama yapan müşterilerin ‘değil sorumluluk almayı, tam da sorumluluk almamak adına’ kendileriyle ilişkiye geçtikleri olduğunu göreceklerdir. İşte o zaman, bugün Kürtler olan öznenin, hızla PKK/PYD’ye dönüşmesi mukadderdir.