Başakşehir’in ligin ikinci yarısına 5-0 gibi gösterişli bir skorla başlamış olması, Beşiktaş’a ve başka şampiyonrluk adaylarına açık bir tehdit gibiydi. Siyah-beyazlılar, bu nedenle maç öncesi ciddi bir tedirginlik içinde olabilirdi ama; mücadele başladığında, sanıldığı kadar bir endişe taşımadıkları anlaşılıyordu. Zaten Şenol Güneş, “Yolumuza devam ederken, artık rakiplerin ne yaptığına değil, bizim ne yapmamız gerektiğine bakacağız” demişti. Bu stratejiyi doğruluyan bir Beşiktaş’a tanıklık ettik.
Çok etkili miydi, süper miydi, ortalığı dağıtıyor muydu? Hayır! Ama, durumu/maçı/rakibi kontrol altında tuttuğunu gösteren soğukkanlı bir kararlılık içindeydi. Sergilediği oyun göze hoş bile gelmeyebilir, ancak ne istediğini ve nasıl alması gerektiğini bilen tavrı; Osmanlıspor’a karşı hakim güç olma avantajını getirdi. Rakip sahada oynamasına rağmen, topa sahip olma oranında da daha üstteydi.
***
Ancak Beşiktaş, 1-0 önde olmayı yeterli avantaj sayarak, ikinci yarıyı güvenlik duygusu nedeniyle, kontorllü/dengeli/ biraz ağır aksak geçirmeye başladı. Kendini güvende tutmak istiyordu ama, aslında risk yükleniyordu. Çünkü 1-0 önde olmak, hiçbir şeyin garantisi değildi. Baskısı da iyice düştü. Zeminin kötü olması da, iyi oynama hevesini kıran olumsuz bir faktördü. Başarılı, isabetli ve etkin pas yapma olanağı epey zayıftı. Başakşehir’in oynadığı futbolla, Beşiktaş’ın oynadığı futbolu kıyasladığımızda; siyah-beyazlıları zor bir gelecek bekliyor diyebiliriz. Çünkü ligin lideri, yere daha sağlam basıyor.
***
Ryan Babel de gelse, genç Mitrovic de alınsa; Talisca olmayınca pek bir şeyin olmadığı bir takım izliyoruz. Bu kadarı asla yetmez... Takım sürprizlere açık bir yapılaşma içinde... Dahası/fazlası/üstü gerekiyor. Lig arasının yenilik getirdiğini gösteren hiçbir işaret almadık.