Bugünlerde, Nahçıvan'dan Azerbaycan Cumhuriyeti'ne geçmek için, eskiden olduğu gibi yine kullanılabileceği düşünülen Zengezur Koridoru'nun açılmaması için, Ermenistan'ın göstermeye çalıştığı engeller yüzünden, Ermenistan ile Azerbaycan Cumhuriyeti arasında yeni bir askerî karşılaşma ihtimali yarım ağızla da olsa dillendirilmeye başlandı...
Hatırlanacağı üzere, Nahçıvan, yaklaşık 450 bin kadar nüfusuyla, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin bir parçası olmakla birlikte, batısında Türkiye, güneyinde İran, kuzeyinde Ermenistan bulunan ve amma bir parçası olduğu Azerbaycan Cumhuriyeti ile coğrafî hiç bir bağı olmayan bir 'özerk cumhuriyet' statüsünde bir bölge... Azerbaycan Cumhuriyeti'yle kendisi arasında 45 km kadar bir Ermenistan şeridi, kuzeyden güneye, İran sınırına dayanmaktadır.
32 sene önce tarihe karışan Sovyetler Birliği döneminde, Nahçıvan'dan Azerbaycan'a geçmek mesele değildi... Ama Ermenistan ve Azerbaycan halkları arasında öteden beri bir soğukluk vardı ve birbirlerini engellemeye çalışıyorlardı.
Sovyet Rusya'nın son lideri olan Gorbaçov, 1990 yılının Ocak ayında iki halk arasındaki gerilimi yatıştırmak ve önlemek iddiasıyla, Rusya tanklarını Bakü'ye sürüp, yüzlerce insanı ezince, Azerbaycan halkının 'Qanlı Yanvar' (Kanlı Janvier/Ocak) dediği facia, Ermenistan ve Azerbaycan halkları arasındaki düşmanlığı daha bir zirveye taşımıştı. Çünkü Ermenistan'ın elinde hem en güçlü Sovyet Rusya silahları vardı; hem de Rus ordusundaki Ermeni asıllı komutanlar da kendilerine düşen rolü yerine getirmekte ihmâlkar davranmıyorlardı, tabiatıyla... Ermeni halkı da Rusya'nın kendilerine 'ağabeyce, cömert davrandığını' görüyor, minnet duyuyorlardı.
Ama 1991 yılının Ağustos'unda, marksist-/komünist generallerin, komünist ideoloji üzerine kurulu rejimi kurtarmak niyetiyle, Gorbaçov'u devirmeye teşebbüs etmeleri ve amma başarılı olamamaları ve Rus liderlerinden Boris Yeltsin'in tank üzerine çıkıp halkına liderlik yapmasıyla, o iç-komünist darbe yenilgiye uğruyor ve lâkin Sovyetler Birliği de tarihe karışıyor, Sovyet Cumhuriyetleri arasındaki iç-idarî sınırları Stalin döneminde belirleyen 1952 tarihli düzenlemeye göre, ortaya yığınla, 15 kadar 'bağımsız devlet'ler çıkıyordu...
İşte o hengamede, yeni bağımsız devletlerin en hazırlıklı olanı, denilebilir ki, 2,5-3 milyon kadar nüfusuyla Ermenistan idi. Ve Nagorno (Dağlık) Karabağ denilen bölge, hele de son 100 senedir, Ermeni zenginlerinin sayfiye bölgesi olarak biliniyordu ve o bölgeyi otomatik olarak kendilerine bağlanmış kabul ediyorlardı. Halbuki Karabağ bölgesi, hem tarihî açıdan, hem de Sovyet Cumhuriyetleri arasındaki 1952'deki kanunî düzenlemeye göre Azerbaycan'a ait idi.
Ama Azerbaycan'ın o geçiş dönemindeki tecrübesizliklerinden istifade eden Ermenistan, hem Karabağ'ı ve hem de etrafındaki diğer şehirleri ve Azerbaycan Cumhuriyeti'nin topraklarının yüzde 20'den, yani beşte birinden fazlasını 1993-95'ler arasında işgal edivermiş ve 1 milyondan fazla insan, o perişanlık içinde Bakü'ye ve 150 bin kadar insan da aradaki sınır olan Aras Nehri'nin güneyindeki İran'a sığınmıştı... Ve Nahçıvan ile Azerbaycan Cumhuriyeti arasındaki irtibat da Aras'ın güneyinden, İran içinden 45 km'lik bir yolla sağlanıyordu... Yani, Ermenistan, Azerbaycan'ı kıskaç içine almıştı...
(Ki, bu nokta göz ardı edilir ve İran'ın, Azerbaycan'a sahip çıkmadığı söylenir, bazı çevrelerde... Bu iddia gerçeği yansıtmamaktadır. Ama o zamanlar, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin başkanı durumunda olan Ebulfez Elçibey, Amerika, Fransa ve diğer güçlerin de teşvikiyle, İran Azerbaycanı'nın da, Aras'ın güneyinin de Azerbaycan Cumhuriyeti'ne ait olduğu ve Büyük Azerbaycan'ın kurulacağı gibi sözleri hiç bir diplomatik inceliğe dikkat etmeden telâffuz ediyordu... Hattâ o sırada, İran Dışişleri Bakanı olan Ali Ekber Velâyetî, 'İran Azerbaycanı'nın nüfusu 24-25 milyon; Azerbaycan Cumhuriyeti'nin nüfusu ise, 7 milyon kadardır. Bir birleşme söz konusu olursa, kim kime katılır, büyük mü küçük parçaya; yoksa küçük parça mı büyüğe?' diye konuşunca, durumun öyle sadece nutuk çekmekle olamayacağı anlaşılmıştı. İşte o dönemler, Ermenistan'ın Karabağ'a iyice yerleştiği dönemlerdir...)
*
Daha sonra ise, Sûret Huseynof isimli bir 'halk kahramanı'nın, Gence'den kamyonlara binip, taraftarlarıyla Bakü'ye, Elçibey'i devirmeye gittiği sırada, Elçibey de makamını, Sovyetler Birliği döneminde yıllarca Azerbaycan Komünist Partisi Sekreterliği/ liderliği yapan Haydar Aliyev'e bırakarak, doğum yeri olan Nahçıvan'ın Ordubad şehrine kaçmıştı... Aliyev ise hiç beklemediği anda Devlet Başkanlığı konumuna gelişinin şaşkınlığı içindeyken, Bakü'ye sığınan ve 'qaçgın'lar dediği 1 milyon kadar insana, 'Bir kurşun sesi eşittiiiz, hammınız (hepiniz) hemen qaçtıııız...' demekten ileri bir şey yapacak durumda değildi.
Ermenistan bu durumlardan çok istifade etti ve 28-29 yıl Karabağ'ı ve etrafını elinde tuttu.
*
Ama Türkiye'nin bu duruma seyirci kalmaması dengeleri alt-üst etti ve nihayet, Eylül-2020'de Azerbaycan güçlerinin, Ermenistan tahriklerine verdiği çok güçlü bir tepkiyle ve 44 gün süren savaş sonrasında Ermenistan kesin-kes yenilgiye uğradı, beklenmeyen şekilde...
*
Bu noktada, Ermenistan yönetiminin, Karabağ Meselesi'nde Rusya'nın kendilerine bekledikleri desteği vermeyişinden dolayı rahatsız olduğu, resmî beyanlarının içinde gizli bir serzeniş halinde olsa bile, yine de seziliyordu.
Rusya ise, Kafkasya'da asıl ve son sözü kendisinin söylemesi gerektiği şeklindeki -eski- 'büyük devlet kompleksi'ni bir kenara koymamakla birlikte, Türkiye'yle de karşı karşıya gelmemek dikkatindeydi... Çünkü Türkiye, eski Türkiye değildi ve NATO her ne derse, o denilenlere hemen, 'Baş üstüne...' demeyeceğini Erdoğan döneminde bütün dünyaya göstermişti...
Bu bakımdan, Ermenistan'ın ağır yenilgisiyle sonuçlanan 44 günlük Karabağ Savaşı sırasında Rusya, hem hâlâ büyük güç konumunda olduğunu hissettirmeye ve hem de Türkiye'yle karşı karşıya gelmemeye azâmî dikkati göstermişti...
*
Ama Karabağ'da yaşayan Ermeni halkının, Ermenistan ile bağı yoktu... Tıpkı, Nahçıvan gibi, onlar da asıl büyük parçadan uzak düştüklerini düşünüyorlar... Ermenistan'a geçiş için, yaklaşık 25 km'lik 'Laçın Koridoru' vardı ama '44 günlük savaş' sırasında Azerbaycan o yolu kesmişti.
Geçen hafta, Azerbaycan, Karabağ'daki Ermenilerin, Ermenistan'la irtibat kurabilmesi için, Laçın Koridoru'ndan geçiş izni veren bir anlaşmayı imzaladı, Paşinyan hükûmetiyle... Ve doğru da yaptı... Çünkü sivil halkın yolunun kesilmesi, iktisadî bakımdan o halkı daha bir sıkıntıya sokuyor. Ama aynı durum Nahçıvan halkı için de söz konusu...
İşte o noktada, özellikle Amerika ve Fransa'daki Ermeni nasyonalist teorisyenleri, Ermenistan'ın, Zengezur Koridoru'nu açmamasını ısrarla istiyorlar... Çünkü o durumda, 'bu koridordan sadece Nahcivan değil Türkiye de faydalanacak.' diyorlar...
Bu da yanlış değil elbette... Çünkü Türkiye, o zaman Nahçıvan ile arasında olan sınır kapısından taa Bakü'ye kadar ulaşabilecek...
Ama bunu sadece Ermeni nasyonalistleri değil, geçen sene ölen ünlü Rus Türkolog Jirinovsky de söylüyor ve 'Türkiye, bizi güneyimizden taa Kırgızistan'a ve dolayısıyla da Çin'e kadar kuşatacak...' diye Putin'in dikkatini bu noktaya çekiyordu...
İlginçtir, benzer bir yorumu bazı İran'lı bazı stratejistler de yapıyorlar ve 'Bizi Türkiye kuzeyden kuşatacak ve taa Orta Asya'ya kadar uzanacak...' diye, bu koridorun açılmasına sıcak bakmıyorlar ve 'Nahçıvan'dan Azerbaycan Cumhuriyeti'ne İran üzerinden geçişte bir mesele yokken, böyle bir pürüz çıkarılmasın...' diyorlar.
Ermenistan'dan bazı stratejistler ise, 'Ermenistan'ın varlığının, aslında Türkiye'nin Orta Asya ile birleşmesine, bir coğrafî set oluşturduğunu ve kıymetlerinin bilinmesini' istiyorlar...
Yani görülüyor ki Zengezur Koridoru, sadece basit bir geçit ve yol olarak değerlendirilmiyor ve konuyu kaşımak isteyenlerin bir takım vehimler uyandırmaya çalışacakları ihtimal dışı ve de Azerbaycan Cumhuriyeti ile Ermenistan arasında bir askerî karşılaşmanın neler getireceğini kestirmek kolay değil...
Nitekim, geçtiğimiz haftalarda Amerikan emperyalizminin Ermenistan'la ortak askerî tatbikat ve manevralar yapması, sadece Rusya'ya değil, bölgeyle ilgili herkese bir 'gözdağı' vermek mahiyetindedir de...
Herhalde, bu durumda en mâkûl çözüm, Erdoğan Türkiyesi'nin son 3 yıldır devamlı vurguladığı gibi; 'Türkiye, İran, Rusya, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan' arasında '6'lı bir 'Kafkas Bölgesi Ekonomik ve hatta siyasî dayanışma ve işbirliği' kurulmasıdır...