Devletleri ve milletleri kurumlar ve yasalar oluşturmaz. Devletler ve milletler ortak değerler ve çıkarlar üzerine kurulurlar.
Başarılı bir devletten bahsedebilmemiz için herkesin üzerinde mutabık olduğu belli bir değerler-çıkarlar alanı vardır. Bu alan daraldıkça, o ülkenin geleceği tehlikeye girer.
***
Örnek verecek olursak Almanya, ABD ve Fransa gibi nispeten gelişmiş ülkelerde de siyasi çekişmeler vardır, ancak ana-akım partilerinin ülkelerinin geleceği ile ilgili hayalleri üç aşağı beş yukarı birbirine benzer. Farklılık daha çok yöntemdedir. Orada bile çoğu kez farktan çok nüanslardan bahsedebiliriz. Ciddi farkların olduğu alanlar ise çok kuvvetli değerler ve çok kuvvetli çıkarlar ile dengelenir.
Diğer taraftan Suriye’de, örneğin bir Suriyeli Kürt parçalanmış bir Suriye hayal ederken, Esad yanlıları sadece kendi dünyalarından kişilerin yönettiği bir Suriye’yi arzu ederler. Irak’ta da benzeri bir durumdan bahsedebiliriz. Bu ülkelerde hemen her siyasi partinin hayalindeki ülke bir diğerinin hayalinin tam tersi olabilir.
Kimi ülkelerde kitleler silah veya para zoruyla bir arada tutulmaya çalışılır, ancak bu tür birliktelikler en zayıf olanlarıdır. Bunlar zorluklarla karşılaştığı anda parçalanmaya mahkûmdurlar. En güçlü milletler ve en güçlü devletler olabildiğince gönüllü birlikteliklerdir.
***
Unutmamak gerekir ki toplumda oluşan bölünmeler ve kutuplaşmalar ortak mutabakat alanını daraltır, milleti millet yapan değerleri erozyona uğratır ve her bir grup farklı bir ülke hayal etmeye başlar. Hayallerde bölünme ülkeleri gerçek ayrışmalara götürür. Türkiye, böylesine acı bir tecrübeyi 1970’li yıllarda yaşamıştır ve bunun etkileri günümüze kadar sürmüştür.
***
Eğer toplum kutuplaşmış ise eğer siyasi gruplar arasındaki değer ve nihai hedef farkları uçurum halini almışsa o ülkede yasalar ve kurumlar sağlıklı çalışamaz. O nedenle bu tür kutuplaşmaları gidermek için sadece kurumsal ve yasal üstünlükler elde ederek bir diğerini bertaraf etme çabası beyhudedir. Yapılması gereken toplumsal yakınlaşma ve bizi biz yapan değerlerin güçlendirilmesidir. Bu hususta siyasi ve fikri önderlere büyük görevler düşmektedir.
Oysa şu sıralar yaşadığımız siyasi atışmalar tam tersi bir gelişmeye işaret etmektedir. Siyasetin dili öylesine sertleşmiş bir durumda ki, bunun tabana yansımaması çok güçtür. Salon ve kürsü kavgaları sokağa yansırsa, gerilim çatışmaya dönerse bu noktadan geriye dönüş zorlaşır...
Bu nedenle daha önce defalarca yinelemiş olmama rağmen, kendimi aynı sözleri tekrar etmek zorunda hissediyorum: Lütfen biraz itidal... Lütfen tansiyonu aşağıya çekelim, daha sonra pişman olacağımız söz atışmalarına girmeyelim. Bizleri birleştiren kazanır ve Türkiye’ye de kazandırır...