Geçtiğimiz günlerde ülkemiz Türkiye’de çok ilginç iki olay yaşandı.
İki olayın ilk bakışta birbirleriyle en küçük bir ilişkisi yok gibi duruyor.
Bu olaylardan birincisi geçtiğimiz hafta yaşanan bir narkotik olayı.
İkinci olay ise dün (14 Aralık 2014, Pazar) yaşanan gözaltına alma meselesi.
Bu iki olayın ne ilişkisi var derseniz, devlet aygıtı üzerinden, kanaatime göre, iki meselede de büyük bir benzerlik var.
Devlet demek hukuk demektir, kamu hizmeti üreten yapı demektir ve başka şey de demek değildir.
Devlet aygıtının işleyişi üzerinde tereddütler oluşmaya başlar ise, bu tereddütlerin nerelere kadar uzanacağı belli olmayabilir.
Hatta, bu tereddütlerin ilk çarpacağı yer muhtemelen de uzun vadede ekonomik büyüme olacak ki, en büyük tehlike de bu.
Başbakan Sayın Davutoğlu geçtiğimiz hafta “narkotim” ismiyle, uyuşturucu ile mücadelede faaliyet gösterecek özel bir polis biriminin devreye girdiğini açıkladı ve bu nedenden bir toplantı düzenledi, bir konuşma yaptı, “Türkiye’nin büyük ihtiyaç duyduğu uzmanlaşmış, sokaktaki satıcılarla mücadele edecek bir birimi, Narkotimi” tanıttı.
Buraya kadar her şey mükemmel.
Ancak, “Narkotimin” görkemli bir toplantıyla tanıtımının yapılmasından hemen sonra, galiba bir gün içinde, Narkotimin İLK OPERASYONU OLARAK. İstanbul’da piyasa değeri 90 milyon TL olduğu söylenen 557 kilo saf eroin ele geçirİLdi.
Söz konusu eroin büyüklüğünün ne anlama gelebileceğini görmek için bir-iki sene önce İspanya’da üç kilo evet üç kilo (rakamla 3 kilo) saf eroin yakalandığı zaman İspanya’nın en önemli gazetelerinin başında gelen El Païs’in bu durumu manşetten duyurduğunu hatırlatayım.
557 kilo saf eroin çok ama çok büyük bir miktar, bu eroin nerede üretilmiş, İstanbul’a nasıl gelmiş, bu eroinin sahibi kim, bu konularda hiç bilgilenemiyoruz, bu tür büyük eroin vakalarında fikr-i takip yapılmıyor.
Ancak, bu konular başka bir düzey çünkü söz konusu tanıtım toplantısından hemen sonra narkotimin İstanbul’da 557 kilo saf eroin yakalamış olması, bende, itiraf ediyorum, tereddütler oluşturdu, bir mizansen havası, kokusu hissettim, kimseyi suçlamıyorum, benimki sadece bir hissiyat ama sokak uyuşturucu satıcılarıyla mücadele için kurulmuş çok önemli bir birim ertesi gün 557 kilo saf eroin yakalamış ise bu durum tereddütlere açıktır.
Ancak, bu tür tesadüflerin devlet hakkında çok önemli tereddütler yaratmayacağını söylemek de kolay değil.
Sonra da ikinci olay gündeme geldi.
TBMM’den yargı paketi geçti, Sayın Cumhurbaşkanı bu kanunu imzalayarak Resmi Gazeteye gönderdi, Resmi Gazete mükerrer sayı yayınladı, yasa yürürlüğe girdi.
Yasanın yürürlüğü girmesi ile birlikte de dün (Pazar) yaşanan gözaltılar gündeme geldi.
Konunun hukuki boyutuyla ilgili yetkin bir bilgim yok, bu konuda yorum yapmayacağım, ama bu konuda da insanın aklına bir tereddüt takılıyor doğrusu.
Şayet gözaltı işlemleri yeni yasayla, mesela makul şüphe kavramı ile, mümkün oldu ise, bu keyfiyetin anlamı, Cuma gününe kadar, gerçekleşen gözaltıları hukuken mümkün kılabilecek bir hukuk mevzuatının olmadığı anlamına gelir.
Cuma gününe kadar yani yeni yargı paketinin kanunlaşmasına kadar mümkün olmayan gözaltılar yeni yasanın yayınlanmasıyla mümkün olabilmiş ise bu süreç de evrensel hukuk anlamında herkesin kafasında tereddütler oluşturabilir.
Narkotik meselesinde, gazetecilerin gözaltına alınmasında hukuksal tereddütler oluşursa, bu tereddütlerin ilk zararı siyasal partilere, cemaate falan değil doğrudan devlet kavramına olur.
Unutmayalım devlet demek hukuk demektir, hukuk içinde kamu hizmeti üretmek demektir ve başka şey demek de değildir.
Devlet tereddüt kaldırmaz.