Türkiye hala 1982 tarihli Kenan Paşa anayasasıyla yönetiliyor.
Kenan Paşa yargılanıyor ama yaptığı anayasa yürürlükte; Türkiye bu ilginçliği de yaşayan, yaşatan bir ülke.
Daha önce de yazdım, tekraren ifade ediyorum, 1982 Anayasası’nı Kenan Paşa anayasası yapan bazı özel maddeler var, bu maddeler ruhuyla, lafzıyla değişmedikçe yeni bir anayasa yapmanın da çok fazla bir anlamı olmayacak.
Belki daha da kötü olabilecek zira temel Kenan Paşa maddelerini içeren yeni (!) bir anayasa bazılarımıza yeni, sivil bir anayasa diye de yutturulabilecek.
Bunu böyle yutmaya hazır, gönüllü bir kesim de olabilir.
1982 Anayasası’nı Kenan Paşa anayasası yapan maddelerin, düzenlemelerin başlarında dibace geliyor, 24 ve 42. maddeler geliyor, 108, 117, 118. maddeler geliyor, 130 ve 131 geliyor, vs.
Söz konusu maddeler içinden 117. madde, Genelkurmay Başkanlığı’nı, Kudüs’teki muallak taşı gibi havada bırakan, ne MSB’ye ne de Başbakanlığa bağlayan madde.
Daha önceki yazılarımda da ısrarla belirttiğim gibi Türkiye’nin temel özelliği resmi kurumsal yapılanmasının taşıdığı anormal özellikler.
Bu tespite bağlı olarak da ülkemizin temel gündem önceliğinin tüm kamusal/kurumsal yapılanmasıyla normalleşme olması gerektiğini yazıyorum.
Genelkurmay Başkanının Milli Savunma Bakanlığı’na (MSB) bağlı olmadığı bir ülke de kamusal/kurumsal yapılanması açısından normal olarak nitelendirilemeyecek bir ülke.
Yeni anayasanın ilk işi Genelkurmay Başkanı’nı MSB’ye bağlamak olmalı; bu işi yapamayacak isek, yeni bir anayasaya da soyunmaya kanımca gerek yok zira bu tuhaf durum, Genelkurmay Başkanının muallak taşı gibi havada durması (Anayasa 117) eski Türkiye’nin en belirgin özelliklerinin başında geliyor.
Daha önce de açıklamış idim, Genelkurmay’ı MSB’ye bağlamayan yeni (!) bir anayasayı desteklemeyeceğim, referanduma gidilir ise de evet oyu vermeyeceğim.
Geçtiğimiz haftalarda devlet protokolüne ilişkin yeni bir düzenleme yapıldı; yanılmıyor isem bu düzenleme şimdi Çankaya’da imza sürecinde bekliyor.
Devlet protokol sıralamasında TBMM Başkanı birinci, Başbakan ikinci sırada yer alıyorlar; buraya kadar her şey normal, sıralamada Cumhurbaşkanı yok, herhalde Sayın Cumhurbaşkanı protokol dışı addediliyor.
Üçüncü sırada Genelkurmay Başkanı geliyor; eski protokol listesinin de ilk üçü aynı idi.
Peki kimler bir devlet memuru olan Genelkurmay Başkanı’nın arkasından geliyorlar?
Ana Muhalefet Partisi Başkanı Genelkurmay Başkanı’nın gerisinde; oysa demokrasileri demokrasi yapan iktidar değildir, iktidar diktatörlüklerde de vardır, demokrasileri demokrasi yapan Ana Muhalefet Partisi kurumudur.
Bakanlar, Başbakanlık Müsteşarı da Genelkurmay Başkanı’nın gerisindeler.
Oysa bizlere hep söylenegelen Başbakanlık Müsteşarı’nın en yüksek devlet memuru olduğudur.
Yoksa sistem mantığı hala ve hala Genelkurmay Başkanı’nı bir devlet memuru olarak telakki etmekten imtina mı etmektedir?
Kimse lütfen bana “sen neyi eleştiriyorsun, baksana Genelkurmay eski Başkanı bile hapse girebilmektedir” demesin; önemli olan bir kişiyi yargılamak değil, yapısal, yasal, anayasal düzenlemelerde normali yakalamaktır.
Bu protokol düzenlemesi yeni anayasayı bekleyemez mi idi?
Bu yeni protokol yeni anayasada Genelkurmay Başkanı’nın yine MSB’ye bağlanamayacağının bir erken habercisi midir?
Dünkü (11 Haziran) yazımda 12 Haziran 2011 seçimlerini sehven bir gün öne çekmişim, özür dilerim ama yazımın mantığının doğru olabileceğini bu yeni protokol listesi de gösteriyor galiba.
twitter.com/KarakasEser