Tıpkı korku filmlerindeki gibi.
On dört yaşındaki bir çocuk idamla yargılanıyor, işkence görüyor, dokuz yıl hapis yatıyor ve tam kurtulduğunu düşündüğü bir anda, geride bıraktığını sandığı kötülük, onu yeniden buluyor.
Onu yeniden hapse koymak istiyor.
**
28 Şubat günlerinde ortaokul öğrencisi Yakup Köse, Çeçenistan’daki katliamı protesto gösterisine katılıyor. Orada elini herkesle beraber aynı şekilde kaldırıyor. Ve aynı günün akşamı polis evlerine baskın yapıp onu gözaltına alıyor. Çırılçıplak soyulup dövülüyor ve “itirafname” imzalatılıyor.
Hapse atılıyor. Mahkeme onu “İbda-C örgütü üyesi olmak” ve “anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye teşebbüsle” suçluyor.
Hilal Kaplan'ın yazısından öğrendiğimize göre annesi Yakup’a “Mickey” baskılı bir tişört veriyor. Çocuk olduğunu anlasınlar diye.
Ama devletin mahkemesi anlamıyor. Onu idama mahkum ediyor ve yaşını dikkate alarak “müebbet”e çeviriyor.
Yazarken bile inanamayıp tekrar soruyorum ama gerçekten öyle oluyor.
**
Sonra köprülerin altından çok sular geçiyor. Avrupa Birliği süreci, uyum yasaları ve Yakup serbest kalıyor.
Ama devlet onun peşini bırakmıyor.
O hapisteyken “Hayata Dönüş Operasyonu”nun bir benzeri, “Noel Baba Operasyonu” yapılıyor. Yakup ve arkadaşları “cezaevinde isyan” çıkarmakla suçlanıyor. Çok zaman sonra dava sonuçlanıyor ve Yakup da yeniden on yıla yakın bir hapis cezası alıyor.
Şimdi Yargıtay bu ayın 25’inde, bu cezanın hukuka uygun olup olmadığına ilişkin nihai kararı verecek.
**
Bir çocuğun silahsız ve saldırısız bir gösteriye katılmasıyla başlayıp bir kabusa dönüşen hayat hikayesi bu. Onun dışındaki bütün ayrıntılar önemini kaybediyor.
Buradaki haksızlığı anlamak için evrensel hukuku veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarını bilmek, buna dair literatüre vakıf olmak gerekmiyor.
Siyasetin, ideolojinin, devletin ötesinde bir şeyden söz ediyorum.
Ben hangi kanunun kaçıncı maddesi ne der bilmiyorum.
Ama on dört yaşında bir çocuğun bir gösteriye katıldı diye idamla yargılanmasının hiçbir kitapta yerinin olmaması gerektiğini biliyorum.
Adalet diye bir şey gerçekten varsa, “hukuk egemenin yaptığı”ndan ibaret değilse, on dört yaşında bir çocuğun hapsedilmesiyle başlayan bu kabusun bir saniye daha uzamaması gerektiğini biliyorum.
Hepimizin sadece bir tek hayatı var ve onu elimizden aldıklarında telafisi mümkün olmuyor. Yakup’un da çocukluk ve ilk gençlik yılları geri gelmeyecek.
Devletin günah galerisindeki hapishane müdahalelerinin faturasını, orada yananlara, ölenlere ve geride kalanlara yüklemeye çalışması da adil değil.
Kimseye bu kabusu yaşatmamak gerek.