Çok çabuk unutuyoruz.
Hafızasızlıktan en çok hainin namı yürüyor.
Şu sol liberallerin cinsiyetsiz, bağlamsız, pusucu cümleleriyle temizlemeye çalıştıkları katliamları birileri gibi unutmayacağız.
Hem şu sol liberallerin foyasını ortaya çıkarmaya devam edeceğiz...
Hem de emperyalizmin kucağında kendine sözde devlet arayan güruhun dün işlediği cinayetleri, istismarları, işkenceleri hatırlatmaktan geri durmayacağız.
Söz gelimi, tarihi Ayn-el Arab bölgesini Company'den Kobani'ye çevirerek, gavurun şirketine taşeronluk yapma niyetlerini beyan etmiş eli kanlı katillere güzelleme yapan iki yüzlülüklerini deşifre etmek, tarihe ve coğrafyaya karşı sorumluluktur.
Hatırlatalım...
ABD, Afganistan'ı terk ettiğinde hemen paçaları tutuşmuştu.
İşte... Mazlum Kobani'nin yalvaran sözleri:
"Dürüst olalım, Amerika'nın Afganistan'dan çekilmesinden sonra insanlar korktu!"
Sözde İŞİD'e karşı mücadele eden kahramanların, aslında, bir şirketin üyesi olduklarının itirafından başka bir şeyi ifade etmiyordu bu sözler.
Yani, Amerika tarafından oluşturulan İŞİD sahnesinden devşirilen sözde kahramanların cürmü efendilerinin gölgesi çapında.
Onun için terkedilme korkusu kişiliklerini paramparça ediyor, şizoid bir şiddetin unsuru oluveriyorlar.
Efendileri bunu bildiklerinden olacak, güvence verdiler hemen.
Bunun üzerine sevinçle Amerika'nın hızla kendilerine temsilciler gönderdiğini duyuran Kobani şöyle söylemişti o zaman:
"Buranın, Afganistan gibi olmayacağına dair bize güvence verdiler. Politikanın tamamen farklı olduğunu söylediler."
Kahramana bakın siz!
Kişiliksizleşme değilse ne bu.
Kendisi kişiliksiz olanın hayatı ve öteki insanları nasıl algıladıklarını varın siz düşünün.
Kişiliksizden kahraman olmaz ama, kendini satacak çok insan var.
Boşuna söylemiyorlar.
Milyonlarca insanın katlinden sorumlu Brett McGurk'un karşısında esas duruşta bekleyen, sözde kahramanların kime devlet kuracakları malum.
Bunu uzatmaya gerek de yok zaten.
Bu devletin mezesi kim?
Bu satır, daha önce okuduğum Lolan ve Bekaa vadisinde Apo ve adamlarının yaptığı işkenceler hakkında çağrışımlar yaptı.
Özellikle 1983 – 1998 yılları arasında bu iki kamp tam bir infaz alanıydı.
2000 kadar örgüt mensubu çeşitli gerekçelerle buralarda PKK infaz timleri tarafından öldürüldü.
Alın size korkunç bir sahne...
İçiniz kaldırabilecekse okuyun.
PKK infazından kaçabilen sayılı militanlardan bir kadın anlatıyor:
"Bekaa kampı Nazi kampından farksızdı. Tutuklular, Nazi kamplarındakilerden daha felaket bir durumdaydılar. Korku ve ölüm kol geziyordu. Kimi delirdi, kimi kaçtı, kimi de tutuklandı. Herkesin başına bir felaket geldi. Yüzlerce mahkeme kuruldu. İnsanlar, insanlıktan çıkmış vaziyette 400–500 kişinin önünde yargılanıp, sabah erkenden infaz timleri kurup hepimizin gözü önünde infaz edildi. Beyinleri yerlere saçıldı, bağırsakları dışarıya döküldü.
Burası bir zülüm ve vahşet kampıydı. Ama Bekaa bir Nazi kampını da aşan, başlı başına bir vahşet kampıydı. Sabahlara kadar her taraf işkencede bağıran insan çığlıklarıyla inliyordu. Her gece silah seslerini duyuyorduk. Birileri gece infaz ediliyordu. Yüzlerce tutuklu hücrelerdeydi, elleri ayakları yakılan insanlarla bir arada yaşıyorduk burası bir zülüm ve ölüm kampıydı."
Değişen bir şey mi var zannediyorsunuz...
Sözde kantonlarda infazları bilmeyen yok.
Özgürlüğü efendi tarafından bahşedilen...
Kahramanlıkları tasarımdan ibaret olan bir yapı elbette devlet kuramaz.
Gavurun verdiğin silahlara güvenerek kurdular diyelim...
Günün sonunda birbirlerini yerler.
Tarihleri bunun ispatı.
Sol liberallerin cinsiyetsiz kelimeleri bile bunu gizleyemez.