CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı'ndaki ortağı Meral Akşener ile birlikte bir kampanya başlattı.. Cumhurbaşkanı olurlarsa uçak filosunu dağıtacaklarmış.. Bunu vaat olarak sunuyorlar.. İstanbul belediye başkanlığı seçim kampanyasında İmamoğlu'nun da belediyenin arabaları ile ilgili benzer bir vaadi vardı.. Hatta göreve gelir gelmez Yenikapı'da bütün arabaları toplayıp sayım yaptı. Sonuç?.. Eskisinden daha fazla araç tahsis etmek durumunda kaldılar.. Bu yanlış değil. Ya da milleti kandırmak için yapılmış değil.. Sadece göreve gelmeden evvel sayıca çok gördüğü araçları ihtiyaç fazlası zannediyordu Sayın İmamoğlu.. Göreve geldiğinde gördü ki, öyle değilmiş.. Bir daha seçime girecek olsa böyle garip bir vaat ile çıkmaz vatandaşın karşısına.. Mesela bugün Millet İttifakı'nın CB adayı İmamoğlu olsa asla 'Cumhurbaşkanlığı uçaklarını satacağım ve tarifeli uçak kullanacağım" demez.. Çünkü artık öğrendi ki, dışarıdayken atıp tutmak kolay..
**
Kılıçdaroğlu ve Akşener şimdi diyor ki; "eğer Cumhurbaşkanı olursak, uçakları satacağız".. Elbette ülkede hükümet modeli değiştiği için bir parti başkanı olarak yürütmede cumhurbaşkanı üzerinde ne denli tesirli olacaklarını bilmiyoruz bu arada.. Misal ortak adayları Ali Babacan olursa, o da CHP ve İYİ Parti'nin liderleri gibi uçakları satmaya razı olacak mı?.. Öyle ya.. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Mustafa Varank, Ali Babacan'ın bakanlığı döneminde Busan'da Kore yemeği bulamayınca olay çıkardığını, dış gezilerde Mercedes dışında arabaya binmediğini, Londra ve Washington gezilerinde kalacağı otelin yıldız sayısıyla ilgilendiğini söylemişti.. Şimdi Cumhurbaşkanı olursa tarifeli uçakta ekonomi sınıfında mı gidecek?.. Gidemez.. Sayın Kılıçdaroğlu olsun o da gidemez.. Akşener olsun o da... Bakın daha bugün seçim vaadi gibi bunları söylerken kendileri seçim gezileri için çaktırmadan özel jet kullanıyorlar.. Gittikleri kentteki il başkanı twit atıyor aprondan da öyle öğreniyoruz özel jetle gittiklerini.. Yoksa Sabiha Gökçen'den Pegasus'a biniyor numarası yapacaklar..
**
Bu uçak tartışması başladığında, yaklaşık 14 yıl boyunca THY'nin yurtdışı operasyonlarında görev almış, sivil havacılık konusunu iyi bilen bir isim Sayın Cem Sahir İslam arka arkaya birkaç twit attı.. Diyor ki İslam;
".... Misal; beş ülkeye bir haftalık bir Afrika turuna çıktınız. İlk ülkeye tarifeli seferle gittiniz, mutlaka THY uçuyordur, kabul. Peki sonraki, sonraki, sonraki ve sonraki ülkeye nasıl gideceksiniz?..." Açalım. İstanbul – Mozambik THY'nin uçağıyla gittiniz.. Mozambik'ten Madagaskar'a THY tarifeli seferimiz var mı? Madagaskar'dan Tanzanya'ya mesela.. Devam edelim Cem Sahir İslam'dan; "... Kendi milli havayoluyumuz ve uçaklarımız dururken, adı sanı duyulmamış yerel bölgesel havayollarının emniyeti şüpheli uçaklarıyla mı uçacaksınız?.. Elbette hayır.. O durumda bir yol (seçenek) olarak THY'den bir haftalığına uçak kiralamak gerekiyor. Onun maliyetinden haberiniz var mı peki? Tabii ki yok. Şöyle söyleyeyim; diyelim ki 25-30 defa böyle sefere çıktınız, maliyetler neredeyse eşitlenir...." Sayın İslam'ın bahsettiği denklem elbette seçim meydanlarında anlatılmayacak. Ama iş başa düştüğünde bu gerçekle yüzleşilecek. Devam; ".... Şimdi gelelim havayolları marka olmuş ülkelere, mesela Almanya'ya, Fransa'ya vb. Bunlar her alanda güçlü ülkeler. Tam da en başta bahsettiğim sebeple bu ülkelerin güçlü birer VIP filoları vardır. Havayolları THY kadar olmasa da kapsamlı networklere uçar vs. ama seri seyahatlerde tarifeli uygun olmaz. Kiralamaya kalksalar nihaî masrafı uzar gider. Üstelik devletin işlerinde saat, zamanlama anî kararlar sonucu erken veya geç gelme/ayrılma önemli ayrıntılardır. Muhabbet iyi gider kalış bir gün uzar veya masaya yumruk vurulur, bir saat içinde o ülke terk edilir vb.... Yani Kılıçdaroğlu'nun ve Akşener'in nin pişirip pişirip önümüze koyduğu, 'tarifeli uçakla gideceğiz' meselesi ne ekonomik ne de siyasî olarak şu ölçekteki bir Türkiye'ye uygun değildir. Masraflı olur, devletin değerli zamanını yok yere yer..."
İşte Cem Sahir İslam'ın çok net çizdiği perspektif.. Taç giyen başı görmeden konuşmak kolay galiba...
**
Son not.. Eğer Türkiye'yi kapalı bir ülke gibi hayal ediyorlarsa, koşturan terleyen bir Cumhurbaşkanı değil de, Sezer gibi kırmızı ışıkta durmayı icraat sayan bir cumhurbaşkanlığı ise istedikleri, değil uçakları otobüsleri bile çıkarabilirler elden.. Fark etmez...