"MHP’de neler oluyor?” sorusuna verilebilecek cevabın peşinden koşanlardanım. Olağan Genel Kurul’da bir genel başkanlık yarışı olmayacağına göre gözler Tüzük Kurultayı’na çevrilmiş görünüyor. Bunun için de 3 aday imza toplamaya başlamış. Meral Akşener’i çok eskiden tanırım. Son 15 yılda ise sadece bir kez konuştum. Bu uzun yıllar boyu nasıl bir dönüşüm yaşadı açıkçası merakla izliyorum. Sinan Oğan’a gelince, onun liderlikten çok sözcülük yapabileceği kanaatine sahibim. Milletvekili olduğunda “hayret etmiş” birinin MHP’ye genel başkan olmasının ihtimal dahilinde görülmesi bile Türk siyasal hayatında köklü geçmişi olan partiye yakışmadığını düşünüyorum. Koray Aydın ismi ise bi-
raz muğlakta! Zira bakanlık yaptığı dönem ile ilgili Yüce Divan’lık olmuş bir isimden bahsediyoruz. Ayrıca işin mali boyutu konusunda da güçlü olduğunu... Buna rağmen Koray Aydın’ın MHP’nin başına genel başkan olmasını ihtimal dışı görüyorum.
Bana göre MHP lideri Devlet Bahçeli’nin en güçlü rakibi şu anda Ak Parti saflarında siyaset yapan ve Başbakan Yardımcısı olan Tuğrul Türkeş’ti!
Türkeş’in Ak Parti’ye katılması ile Bahçeli’nin artık rakibi yok.
Eskiler bilir, bir Ramiz Ongun bir Muharrem Şemsek gibi güçlü Ülkücüler liderlik yarışından çekileli çok oldu.
Bu durumda MHP’nin “Ülkücü damarı” varlığını sürdürecekse...
Bu damarı sokaktan çeken...
“İtidal”i bir yaşam felsefesine dönüştüren...
Gerektiğinde ideolojisi için siyasi kavgada dozu yükselten...
Türkiye’nin toplam çıkarı söz konusu olduğunda “devlet”çi duruşundan taviz vermeyen...
Devlet Bahçeli, MHP’nin liderliğinde zor gider!
Ahmet Hakan’a kötü haber olacak ama bu böyledir!
İnanmıyorsa gitsin Nazif Okumuş’a bir sorsun. Ona inanmıyorsa Doç. Kürşat Zorlu’nun MHP tabanı ile yaptığı anket çalışmasına bir göz atsın.
Doğu Akdeniz’de yeni ittifaklar
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın liderliği olmasaydı bu günleri nasıl atlatırdık bilemiyorum. Zira mücadelenin en kritik aşamalarında aldığı inisiyatifler ile bize bir “çıkış yolu” bulan odur!
Temmuz ayından bu yana yaptığı manevralar ile Türkiye’nin batı kampındaki yerini tekrar inşa eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır. DAEŞ ile mücadele kapsamında alınan kararlar, Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecinin yeniden başlaması hep onun inisiyatif alması ile gerçekleşti.
Türkiye’nin batı ile kurduğu yeni ilişki biçiminin sonucu, Rusya, Irak ve İran ile kısmi sorunlar yaşıyoruz.
Doğu Akdeniz’de yeni ittifaklar kurulurken, buna mukabil yeni cepheler açılıyor.
Tam da böyle bir dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkmenistan dönüşü uçakta yaptığı açıklamalardan benim en çok dikkatimi çeken İsrail ile ilgili sözleri oldu.
Erdoğan, “Normalleşmek”ten söz etti. “Normalleşmenin bize de İsrail’e de Filistin’e de bölgeye de kazandıracağı çok şey var” dedi!
İsrail’den haksız ve zalimce bir tutum nedeniyle 10 yıl süreli sınır dışı edilmiş bir gazeteci olan ben de “Normalleşme”den yanayım!
Mavi Marmara şehitlerinin anısını canlı tutarak İsrail’den istediğimiz şartların yerine gelmesinin takipçisi olacağız. Gazze’ye uygulanan insanlık dışı ambargonun kaldırılması için çaba sarf edeceğiz... Filistin sorununun çözümü için üzerimize düşeni yapacağız.
Bununla birlikte, normalleşmenin hepimizin yararına olduğunu da bileceğiz.
Her türlü ‘cız’ diyen Paralel Yapı
Türkiye’nin bir KPSS sorunu olduğu muhakkak. Özellikle 2010/2011 KPSS sorularının çalındığı aşikar. Çalanlar da belli aslında. KPSS soruşturmasında Paralel Yapı’nın neler yaptığına ilişkin enteresan bilgilere ulaşıyoruz.
Emanet ettiğiniz de ihanet içindeyse ne olur gördünüz mü?
2010 KPSS kitapçıklarını imha eden dönemin ÖSYM Başkanı Prof. Ali Demir (ki kendisi de yargılanıyor) diyor ki, “Bana kitapçıkları imha et diyen (dönemin) Ankara Başsavcı vekili Şadan Sakınan!”
İşin ilginci Turgut Özal Düşünce ve Hamle Derneği’nde yapılan aramada ele geçirilen hard diskler aynı savcının döneminde adli emaneten yok olmuştu. Eldeki CD’ler de ne hikmetse bulunamadı.
Hani çocukluk oyunumuz Cız vardı!
3 taşı aynı çizgide bir araya getirmek üzerine oynadığımız akıl oyunu!
Bu Paralel Yapı bir zamanlar tezgahı öyle kurmuş ki, ne yapsanız boş!
Her halükarda “cız” diyen onlardı!
Baksanıza, yargı, polis dahası bürokraside kurdukları tezgahın tamamı onlara hizmet etmiş!
O yüzden her seferinde “Var mı deliliniz?” diyorlardı!
Kaydetmeyi bildikleri gibi delil yok etmeyi de biliyorlarmış zira!
Devlet içine sızmış bu yapının tüm çarkları işlemez hale gelmediği sürece bu memlekete rahat yok bilinelidir.