Nihayetinde hacı olduk.
Arafat’tan Müzdelife’ye oradan Mina’ya...
Sonrasında Cemarat’a akarak...
İnsan selinde ulaştığımız Kabe’de yaptığımız ziyaret tavafı ve say ile hacı olduk.
Lakin hüzün ile, gam ile keder ile..!
Bizim bir kaç saat önce geçtiğimiz yollarda birbiri üzerine yığılmış ihramlı insan cesetleri...
Feryat figan sesleri...
Gün boyu Mekke caddelerinde yükselen ambulans sesleri...
Ve sonrasında 800’e yakın ölü, bir o kadar yaralı.
Gönlümüz yaralı, hicran dolu hacılar!
***
Mina’daki hadiseyi tekraren anlatacak değilim.
Ama size “İçtihad”ın ne kadar da önemli, gerekli ve insan hayatı için ne kadar elzem olduğuna ilişkin bir kaç söz söylemek isterim.
Diyanet İşleri Başkanlığı bundan 20 yıl önce yetkili kurullarında tartışıp bir içtihatta bulunuyor.
Diyor ki, “Bazı sahabe efendilerimizin ruhsatından istifade ederek... Arafat’tan sonra Müzdelife’de akşam ve yatsı namazlarını eda edecek vakit kadar kalarak Mina’ya oradan da Cemarat’a hacı adaylarını geçirelim. Gece yarısından sonra da şeytan taşlamayı yaptırıp salimen ya otellere ya da Kabe’ye ulaştıralım.”
Alınan bu kararın ruhsatı olarak da Hz. Peygamber’in Müzdelife’de yaşadığı bir hadise gösteriliyor.
Konu şu:
Efendimiz, Arafat’a çıkarken Müzdelife’ye uğradığında bir grup deve çobanıyla karşılaşıyor.. Çobanlar Müslümanlığı oracıkta seçiyor.
Hz. Peygamber ile birlikte Arafat’ta çıkıp vakfe yapıyorlar.
Dönüş yolunda Müzdelife’ye geldiklerinde, Hz. Peygamber sabah namazına kadar kalmak için hazırlık yapıyor. Deve çobanları geliyor, “Efendim, biz burda durmasak develerimiz başı boş kaldı” diyorlar ve Efendimiz “O halde siz gidin” diyerek onlara ruhsat veriyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı başta bu hadise olmak üzere bir kaç ruhsattan yola çıkarak 20 yıl önce insan hayatını öncelikleyen bir içtihada imza atıyor...
Ve o gün bugündür mümkün olduğunca haccın rükunlarını hızlı bir şekilde yaptırıp hacıları salimen otellerine ya da Kabe’ye ulaştırıyor.
Hatta bu konuda yönetmelik çıkartıyor, “Bayram günü sabah namazından sonra şeytan taşlama bölgesinde Türk hacının bulunmasını yasaklıyor.”
Bizler sıradan Müslümanlar olarak dini kurumların ve din adamlarının verdiği fetva ve içtihatlarla dini hayatımızı idame ettiriyoruz.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın aldığı bu karar bu yıl Mina’da yaşanan büyük felaketi Türkiye olarak çok ucuz atlatmamıza neden oldu diye düşünüyorum.
Hal böyleyken, bazı tur şirketlerinin Diyanet’in bu içtihadını hiçe saymaları Türk hacılarının da hayatına mal oldu.
Bizler “deve çobanı” ruhsatı ile salimen Arafat’tan Mekke’ye ulaştık.
İslamın evrenselliği ya da dinin yaşıyor olmasının en önemli göstergelerinden birinin “içtihat” kurumunun çalışıyor olmasıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın genele teşmil bu uygulamasının ne kadar doğru olduğunu bizzat yaşayarak görmüş oldum.
***
Siz bu yazıyı okuduğunuz saatlerde biz Hz. Muhammet Mustafa Sallallahu Aleyhi Vesellem efendimizi ziyaret için Mekke’den Medine’ye doğru yola çıkmış olacağız.
Hac görevini yerine getirip de bu dini bizlere öğreten, son peygamber, alemlere rahmet olarak gönderilen sevgililer sevgilisini ziyaret etmemek olmaz elbet.
Bana “Efendimize benden selam götür” diyenlerin selamlarını bir kaç saat sonra inşallah bizzat ileteceğim.
Yolda Birinci Cihan Harbi’nde Medine’yi savunan Fahrettin Paşa ve cümle ceddimize de fatihalar göndererek...
Hicaz’ın hüznü, gönlümüzdedir.