Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin yüzde 50+1 oy çokluğuna dayalı sistemi "sayesinde" 2023 seçimlerine doğru "üçüncü" bir ittifak bloğu daha doğacak gibi. En azından Ankara kulislerini takip eden gazeteci arkadaşlar öyle söylüyor.
Üçüncü ittifak olur mu, ikinci ittifak bloğu aynı böyle kalır mı bilinmez ama bu hamurun daha çok su kaldıracağı kesin.
Kesin görünen diğer şey ise AK Parti, MHP ve BBP'den oluşan Cumhur İttifakı'nın mayasının gayet iyi tuttuğu.
Milliyet'ten Zafer Şahin'in duyurduğu "DEVA ve Gelecek Partileri'nin birleşeceği" iddialarının devamını Hürriyet'ten Abdülkadir Selvi getirdi.
Bu iddialara göre büyük hesaplarla kurulan ancak bırakın beklenen sıçramayı yapmayı, kendilerini ayakta tutacak kadar bile ilgi uyandırmayan Babacan ve Davutoğlu partileri varlıklarını anlamlı hale getirebilmek için birleşmeyi düşünüyormuş.
Muhtemelen "bari isimde bir numara olsun" diye kendilerine "Deva gelecek" diyeceklermiş.
Partinin lideri de Babacan olacakmış. Tüzük çalışıyorlarmış.
"Biz birleşirsek, seçim barajı da yüzde 5'e düşerse, Saadet Partisi de millet ittifakından ayrılıp bize katılırsa..." diye fikir ediyorlarmış.
Bu akıllar kulis bilgisi olsa da Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu'nun "Abdullah Gül, Babacan ve Davutoğlu'nun AK Parti tabanında en az yüzde 20-30'luk bir çözülmeyi sağlayacağını düşünüyorduk ama olmadı" tespiti kesin bilgidir. Çünkü canlı yayında yapıldı.
Taraflar için zaruret hali açık.
Deva ve Gelecek partileri birer itiraf ve ihtilaf partisi olmaktan öteye geçemediler çünkü.
Babacan ve Davutoğlu şahsi siyasi kariyerlerini Erdoğan'a borçluydular. Şimdi de şahsi partileri için, muhalefet etmek için onun varlığına muhtaçlar.
Acıklı, verimsiz ve sevimsiz bir netice, kendileri adına.
Öte yandan Saadet Partisi için de kulaç atacak kadar bile deniz kalmamış görünüyor.
Saadet'in HDP-CHP yükünü taşıyamamasına son yıllarda bir de tabanın Erdoğan'a duyduğu hayranlık eklendi. Zira rahmetli Erbakan'ın bütün siyasi hedeflerini ve vasiyetlerini Erdoğan yerine getirdi.
Yıllarca meydanları dolduran kalabalıklara "Ayasofya'yı ibadete biz açacağız", "Taksim'e cami yapacağız", Karabağ'ı işgalden kurtaracağız", "milli sanayimizi kuracağız", "kızlarımızın engellenmeden okumasını sağlayacağız" diye yeminler ettirirdi rahmetli Erbakan.
Bu vaatleri yerine getiren Erdoğan oldu.
Bedeller ödedi, türlü engellemeye karşı hukuk içinde siyaset yoluyla mücadele etti. Yılmadı, yaptı.
Saadet tabanı bunu elbet hatırlıyor. Ve olanı görüyor.
Öte yandan on yıllar boyunca kendilerini hakir gören zihniyetlere payanda edildiğini, PKK uzantısı HDP ile aynı yatağa sokulduğunu da görüyor Saadet tabanı. Ve bunu artık taşıyamıyor.
AK Parti'yi belli konularda eleştirse de teröre ve emperyalistlere karşı verilen mücadelenin büyüklüğünü ve samimiyetini görüyor.
Karar anına yaklaşıyor Saadet tabanı.
O yüzden Saadet Partisi'ndeki değişim iradesini YİK üyesi Oğuzhan Asiltürk'ün ocak ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesiyle ilişkilendirenler yanılıyor.
O görüşme bir sonuçtu çünkü.
Yeni başlangıçlara kapı aralamış olabilir ama nihayetinde manevraya sebep olan güç, dipteki dalgalanmaydı. Ancak siyaset bilenlerin görüp gereğini yapabileceği bir dalgalanma.
Bundan sonra ne olur?
Deva ile Gelecek birleşir mi, Saadet gelir mi, üçü bir olabilir mi, meçhul.
AK Parti'ye imrenirken muhalefet etmek, Erdoğan'a hayranlık beslerken rekabet etmek ne kadar mümkündür, tam bir muamma.
Üstelik AK Parti'ye bu kadar benzeyip, aynı yollardan geçip, orada kariyer yapıp sonra karşısında birleşerek nasıl seçmende güven uyandıracak bu kadrolar; kendilerini AK Parti'den nasıl ayrıştıracaklar? O da ayrı bir muamma.