Biz toplum olarak bazı detay ve önemsiz konularda günlerimizi kaybediyoruz. Siyasette böyle durumlar sıkça yaşanıyor. Cuma günü TBMM birleşiminde farkına vardım ki, bir müddet havanda su dövmüşüz.
Bizim TBMM iç tüzüğümüz kanun gücünde ve yetmişli yılların başında yazılmış. Yani kırk yıllık bir geçmişi var. Bu tüzüğün 56. maddesi de o günün şartlarında yazılmış ama aynı cümle ve kıyafet düzenlemeleri daha da eski.
Bu tüzükte başkan vekillerinin oturumu frakla, papyon, kravatla yöneteceği yazılı. Bu yazılım yapılırken bir hanım milletvekilinin başkan vekili olabileceği akla dahi gelmemiş. Son dönemlerde bir hanım milletvekili başkan vekili olarak seçildiğinde Meclis Başkanı iç tüzükte giyim şekli yazılı olmasına rağmen, bu düzenlemeye uymayarak hanım milletvekilleri için ifade edilmiş giyim tarzında birleşimi yönetebileceğine karar vermiş. Zor yasağı bozar darbı-meseli burada çalıştırılmış ve iç tüzük hükmü uygulanmamış. Başkan vekili için gösterilen bu kolaylık engelli bir hanım milletvekiline gösterilmemiş neden? Belikli partilerin küçük siyasi hesapları devreye girmiş.
Biz ifrata gitmişiz milletvekili için düzenleme olmayan bir giyim tarzını da yasak etmişiz, neden? Siyasi bağnazlıktan. Efendim biz başörtüsüne karşı değiliz, onun siyasi simge olarak kullanılmasına ve istismar edilmesine karşıyız. Bu ifade, bu konu ile ilgili göstermiş olduğumuz bağnazlığı örtmeye çalışmaktan başka bir şey değil. Hemen herkeste bir şekilde bir siyasi simge bulunabiliyor.
Bundan 14 yıl evvel rahmetli Ecevit, Merve Kavakçı adlı başörtülü hanım bir milletvekiline tepki göstererek işi onun milletvekilliğinin düşmesine kadar götürmüştü. İç tüzükte yasak yok, ama bu Cumhuriyet’e meydan okumakmış. Rahmetli bu konuda dolduruşa getirilmiş askerlere şirin görünme çabası meyvesini vermişti.
Bir kadının nasıl giyineceğine öncelikle kendi karar verir. Ailesi bir miktar etkili de olabilir. Ana-baba-eş-kardeş bir etki unsuru olabilir. Ama kadın eninde sonunda nasıl giyineceğine kendi karar verir. Anadolu’da en az 15 milyon kişi başını bir türlü örtüyor. Bu inancı gereği olabilir, örften dolayı da olabilir. Bu insanımıza ‘sen kamusal alana böyle giremezsin’ demek büyük yanlış. Toplumda yapılan tartışmalar detayda vakit kaybetmekten başka bir şey değil.1999 yılında kayınbiraderimin kızının evliliği, Ankara Astsubay Ordu Evi’nde yapılıyordu. Gelin, eşim, oğlum bir arabada gittik. Nöbetçi subay gelinin başını açmasını istedi. Tartıştık, “Sen git komutanına söyle” dedik. Ama emir büyük yerdendi ki, direttiler. Biz de düğüne katılmadan geri döndük. Evet, zaman zaman ben Genelkurmay Başkanı’nın önünde yürümeme rağmen benim Astsubay Ordu Evi’ne girmem engellendi. İki baldırı çıplakla baş edemeyen general bozuntuları Anadolu insanının nasıl giyineceğine karar verebiliyorlardı. O dönemin sapkın generallerini hayırla yâd edeceğimizi zannetmiyorum.