CHP'de isimler değişiyor. Ama siyaset anlayışı değişmiyor.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in son dönemde izlediği siyaset çizgisi akıllara "Dert üzüm yemek mi yoksa bağcıyı dövmek mi?" sorusunu getiriyor...
İstanbul Fatih'teki iki genç kızın vahşice katledilmesi, katilin de surlardan atlayarak canına kıyması hepimizi şoke etti.
CHP bu olay üzerinden hükümeti dövme telaşına düştü.
Ve sonunda ağzındaki baklayı da çıkardı.
İstanbul Sözleşmesi'ni geri istiyor.
Peki Özel'in derdi gerçekten kadının korunması mı?
Zira İstanbul Sözleşmesi'nden hükümetin çekilmesinin sebebi
LGBT'nin özendirilmesi, propagandasının önüne geçmek yani eşcinsellik ve diğer sapkın akımlara karşı ailenin korunmak istenmesiydi.
Üstelik son 12 yılda kadınların korunmasına yönelik atılan adımlar, kanuni ve teknik düzenlemeler, aile bakanlığının çabaları ortada.
Aileyi korumak için İstanbul Sözleşmesi'nde olan tüm maddeler de LGBT bölümü hariç kanunlara eklendi.
Ve aslına bakarsanız ne kadar sosyal medya, cep telefonu ve güvenlik kamerası görüntüleri sebebiyle şiddet, suç daha görünür hale gelmiş olsa da Türkiye bu konuda Avrupa'daki birçok ülkeden çok daha iyi durumda.
CHP'li yöneticilerin çok özendiği, sürekli örnek gösterdiği Avrupa ülkelerinin, cinayet, tecavüz, uyuşturucu kaynaklı ölümlerle ilgili istatistikler ortada. Google'a girip hemen bakabilirsiniz.
Ancak burada esas dikkat edilmesi gereken mesele toplumda oluşan "Yapanın yanına kar kalıyor" algısıyla mücadele meselesi, artan zorbalıklar.
Daha önce de yazdık. 4 yıla kadar hapis cezası gerektiren suçlarda hapis neredeyse yok gibi, denetimli serbestlik uygulanıyor. Bu yüzden de darp, yan kesicilik, zorbalık, elle sarkıntılık, basit yaralama gibi suçlar izlerken insanı dehşete düşüren olaylar dosya üstünde yasalara göre tutuklama gerektirmeyen suçlar kategorisinde ve bu durum vicdanları sarsıyor.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, yeni yargı paketine atıf yaptı. "Özellikle denetimli serbestlik uygulamalarının toplumda eleştiriye neden olduğunu görüyoruz. Tüm bu toplumdan gelen eleştirileri dikkate almak durumundayız. Özellikle toplumu suçtan korumalıyız" ifadesi dikkat çekici.
Ancak meseleyi sadece yeni cezaevleri inşa etmek, buraları suçlularla doldurmakla çözmek de mümkün değil. Bu yüzden 17-18 yaşında suç makinası manşetlerine konu olan çocukları ve aileleri iyi araştırmak sorunun kökenine inmek gerekiyor.
Biraz uç bir öneri gibi gelebilir size ama araç kullanmak için dahi ehliyet gerekirken çocuk sahibi olan ailelerin de eğitilmesi için daha güçlü adımlar atılabilir. Tabii zorla yapılsın demiyorum. Hamilelik dönemi, bebeğin ilk yıllarında anne-babalar katılacakları kurslarla, maddi destekler alabilir. Belli ödül ve teşviklerle desteklenebilir.
Aile içi şiddetle mücadele, çocukların sokak çetelerinin eline düşmesini önlemek için daha yoğun spor kursları, eğitim hayatı ile birlikte özellikle ustalık isteyen işlerde yapılacak eğitimler gibi birçok başlık açılabilir. İşin uzmanları konuyu daha iyi değerlendirecektir. Çocuklarımızın özellikle arkadaş çevresinin kurbanı olduğunu da unutmamak gerekiyor.
Ancak şunun da altını çizmek gerekiyor. Bizim yaşadığımız bu sorunları tüm dünya çok daha şiddetli bir şekilde yaşıyor. ABD sokaklarından, Avrupa'daki parklardan uyuşturucu etkisinde kıvranan insanların görüntülerini, artan intihar oranlarını, okullara yapılan silahlı baskın ve katliamları sizler de görüyorsunuz.
İnsanlık aslında insanlıkla da sınanıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da Akademik Yıl Açılış Töreni'nde son yaşanan şiddet olaylarının herkesi çok üzdüğünü söyledi.
Erdoğan, "Kimi zaman dijital mecralardan sızan, kimi zaman uyuşturucu, alkol kimi zaman da infaz ve ıslah sistemindeki boşlukların bu acıların oluşmasında rol oynadığını görüyorum. Devlet ve millet olarak bunun önüne geçmek için adımları atmazsak batı gibi bizim de bunlarla daha fazla yüzleşmemiz kaçınılmazdır. Önümüzdeki dönemde bu durumla mücadeleyi tahkim etmeyi planlıyoruz." ifadesini kullandı.
Yani burada muhalefetin maksadı üzüm yemek olmalı, bağcıyı döverek bir yere varmak mümkün değil...
ŞAH'IN AİLESİ SAHNEYE ÇIKTI
Hatırlarsınız kısa süre önce, İsrail Başbakanı Netanyahu, İran'ı özgürleştirmekten, İran halkına demokrasi götürmekten söz etmişti. Sonra Tahran füzelerin düğmesine bastı.
İsrail'i balistik füzelerle vurdu.
Yani Hamaney, "Kırmızı çizgimiz rejime yönelik saldırılar" mesajını net bir şekilde verdi.
İran'da rejimden memnun olmayan geniş bir kitle olduğunu herkes biliyor.
Zaten İran İslam Cumhuriyeti'nin yumuşak karnı da bu kitle...
Mossad'ın Tahran sokaklarında cirit atmasının FETÖvari yapılanmalarla istihbarat örgütüne, bürokrasiye sızabilmesinin sebeplerinden biri de bu...
Yani Tahran yönetimi iç cepheyi güçlü tutmakta zorlanıyor.
İşte tam bu süreçte Humeyni tarafından 1979'da CIA destekli operasyonla devrilen Şah Rıza Pehlevi'nin ailesi yeniden sahneye çıktı.
Şah'ın oğlu Rıza Pehlevi'nin katıldığı etkinlikler düzenleniyor.
Siyonizm bu etkinliklere sponsor oluyor. Şah'ın oğlu Rıza Pehlevi, yaptığı konuşmalarda İran halkına sesleniyor. Oğul Pehlevi'nin "Ülkem, sizleri zincire vurmak isteyen radikal bir rejim tarafından 45 yıl önce rehin alındı. Tahran'daki tiran milletim adına konuşmuyor. Orta Doğu'ya barış gelmesi için İran'daki rejimin gitmesi lazım." Açıklamaları dikkat çekici...
Tahran'da rejim değişikliği olur mu, bilemiyorum.
Ama ABD ve İsrail'in bu konuda iştahlı olduğu bu açıklamalardan dahi anlaşılıyor.
Tahran'ın İsrail'e attığı füzeleri biraz da bu açıdan okumakta fayda var gibi görünüyor.
Burada İran güzellemesi yapacak halimiz yok. Ancak İsrail ve ABD'nin uluslara nasıl özgürlük getirdiğini de biliyoruz. O yüzden İran'dan sonra Batı manşetlerinde yeniden "Diktatör Erdoğan" haber ve yorumlarını, analizlerini görürseniz hiç ama hiç şaşırmayın. Zira biz bu filmi daha önce de izledik.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel ise böyle bir tehdit olmadığı görüşünde....
Grup toplantısında söyledikleri "Türkiye gibi bir ülkeye İsrail Netanyahu saldıracakmış da tehdit olacakmış da bunun akla yatar tarafı yok söyleyen kahvede biri olsa deli misin derler ama söyleyen cumhurbaşkanı olunca gel anlat dedik" ifadesini kullandı. "Ne diyelim kendisi bir dönem de Kandil'de PKK yok niye Irak'a operasyon yapıyorsunuz? diyordu. Akıl hocası Namık Tan da "Mavi Vatan masal" diyor. "İsrail Türkiye için tehdit olamaz" diyor. Ne diyelim ya CHP yönetimi Irak'ta PKK/YPG'ye verilen hava savunma sistemlerinin, helikopterlerin, mühimmat ve silah yardımının gerçekten DEAŞ için olduğuna inanıyor. Ya da Türkiye için de bir Şah Pehlevi aranıyor adaylar öne çıkmaya çalışıyor. Takdir milletin elbette.
DOĞUMDA BİLE KUTUPLAŞTIK
Tartışma yeni değil aslında Türkiye'de Avrupa'ya göre sezaryen doğum oranı çok yüksek. Yani normal dışı bir durum var. Bu yüzden de normal doğumu özendiren kampanyalar yapılıyor. Özellikle bazı doktorların gün içinde çok sayıda doğumu gerçekleştirmek için sezaryen yöntemini teşvik ettiği eleştirileri var. Ayrıca bazı anneler de özellikle başkalarından duyduğu doğum acısı hikayeleri sebebiyle sezaryen yöntemini tercih ediyor. Ama bu aslında bir ameliyat ve bu kadar çok başvurulan bir yöntem olması doğru değil. Areda Survey araştırma şirketinin Türkiye genelinde 4 bin 277 kişinin katılımıyla gerçekleştirdiği araştırmaya göre, Türk halkının yüzde 51,1'i kadınların normal doğuma teşvik edilmesi gerektiğini söylüyor. Yüzde 28,3'ü ise, doğum türünün doktorların kararına bırakılması gerektiğini belirtirken yüzde 20,6'sı ise doğum türünün kadınların kararına bırakılması gereken bir durum olduğu görüşünde. Yani bu konuda bile iki kutup olmuşuz. Benim kendi fikrim tabii ki en iyisini anneler ve doktorları bilir ama mümkünse normal doğum olmalı... Zira adı üstünde normal doğum...