Acaba dünyanın herhangi bir köşesinde herkes tarafından beğenilip takdir edilen bir kral, emir, sultan, tek adam var mıdır? Sanmıyorum. Devleti yöneten istediği kadar iyi niyetli, sevecen, hak yemeyen biri olsun, onu beğenmeyenler de mutlaka çıkacaktır...
İnsanın doğası böyle çünkü...
Tek adam yönetimleri muhalifsiz olmuyor da, demokrasiler sanki farklı mı? Demokrasi, tanımı gereği, birden fazla partinin varlığını gerektiriyor; partilerden biri veya birkaçı yönetimi ele alsa da, biri veya birkaçı da muhalefet cephesini teşkil ediyor...
Halkın oyları partiler arasında bölünüyor. Diğerlerinden daha çok oy toplayan ve parlamentoda yeterince sandalyesi bulunan partinin kadrosu devletin yönetimini ele alıyor... Devleti yönetmek için herkesin, bütün vatandaşların oyunun alınması şartı aranmıyor; bazen yüzde 30-35 kadar oy alan bir parti tek başına iktidara gelebiliyor...
Siz hiçbir ülkede, aklı başında birinin, hele eline kalem kendisine gazetede köşe verilmişse, “Sen geri kalan yüzde 50’yi, yüzde 60’ı temsil etmiyorsun” iddiasıyla ortaya atıldığını işittiniz mi? Oyların yarısının iktidar partisine gittiğini görünce, “Biz artık millet değiliz, bölündük” teziyle okurları karşısına çıktığını peki?
O kadar ülkenin gazetelerini ve siyasi gelişmelerini izlerim, en kıytırık gazetelerde bile, böylesine saçma tezlerin kendine yer bulduğunu görmedim... Belki okunmaya değer bulmadığım çeşitli fraksiyonların gazetelerinde, uçuk-kaçık fikirleriyle bilinen birilerine yakışır bu tür iddialar; ama ‘merkez medya’ adını hak eden bir gazetede? Asla.
Bizde bunu dillendiren/ler var. Seçim öncesinde kulaklarına fısıldanan “Bu defa tamam, götürüyoruz” mesajını yakınlarıyla ve patronlarıyla paylaşmakla yetinmeyip ‘hasmane’ hislerini o hızla sütunlarına da taşımışlardı.
Kaçınılmaz kader sekizinci kez tekrarlanınca feleklerini şaşırdılar.
Partiler halkın bir bölümünün oyuyla iktidara gelirler, fakat iktidara gelince bütün ülkeyi sarıp sarmalayan, herkesi kucaklayan icraatlar yaparlar: Vergi herkesten alınır... Herkesin çocuğu askere gider... Köprülerden, tüp geçitlerden, havaalanlarından herkes yararlanır; kimse gelenden geçenden parti kimliği sormaz. Bu sebeple “Sana oy vermedim, çocuğumu askere göndermem, vergi vermem” diyen de çıkmaz...
Ortak kader, aynı topraklar üzerinde yaşayan her dinden, her ırktan, her eğilimden insanları ‘millet’ yapar...
Aynı partiyi tercih etmek, aynı eğilimden olmak gibi ayrımcı zorlamalar demokratik değildir; siyaset biliminde o tür görüşlere verilen bir başka ad var: Faşizm...
Demokrasi bu sebeple sabır ve tahammül sistemidir... Ak Parti’de buluşan kitleler, çok uzun yıllar sabırla ve kendilerine hor gözle bakanlara tahammül ederek beklediler; onların oylarıyla iktidara taşıdığı partinin yönetim tarzını beğenmeyenler elbette eleştirebilir, farklı görüşlerini dillendirebilirler; ancak onlara düşen, sabırlı ve tahammüllü olmaktır.
Bir sonraki seçime kadar...
Halkı yanlarına çekebilir, kaderine kendilerini bağladıkları partiyi daha geniş kitlelerden oy alabilir hale getirebilirlerse, sabır ve tahammül bu defa diğer tarafa düşecektir...
Gözleri, kulakları var, ama galiba akılları veya vicdanları yok...