Demokrasi alternatif üretme rejimidir.
Hizmet hareketi son on yılda üretilen alternatifleri destekledi.
Hizmet hareketinin medyası, Türkiye’nin reform sürecinde açık topluma dönüşmesi, alternatifleri birer felaket olarak algılamaması, tersine desteklemesi için hiç kimsenin inkar edemeyeceği toplumsal barış ve değişim projelerine imza attı.
Hizmet hareketinin yazılı ve görsel medyada yarattığı gelenek, barışa ve demokrasiye hizmet etmiş ve hareketin yeni Türkiye’nin, yeni entelektüel zemininin yaratılmasında belirleyici bir rolü olmuştur.
Hep yazdım ve bugün de aynı şeyi düşünüyorum. Büyük riskler, zorluklar, hatta darbe ve suikast teşebbüsleriyle sınanan, ama geri adım atmayan siyasi irade, eğer hizmet hareketinin etkin toplumsal desteğinden yoksun kalsaydı, Türkiye elbette çok şey kaybederdi.
Hal böyleyken, dershaneler konusunda farklı bir durum söz konusudur ve dershanelerin, hükümetten gelen bilgilere ve açıklamalara inanmak isteyerek söylüyorum, kapatılması değil, dönüştürülmesi projesi, toplumsal bir felaket olarak sunuluyor.
Sürüp giden tartışmalara baktığınız zaman, dershanelerin Türkiye’de tamamen hizmetin hizmet alanından ibaret bir iştigal alanı olduğu sonucuna varırsınız. Ama tartışmalar derinleştikçe durumun böyle olmadığı, hizmet hareketinin dershane meselesinde muhataplardan sadece biri olduğu anlaşılıyor.
Öyleyse dershaneler tartışmasının bu denli sert ve genellikle siyasi bir üslupla yaşanması bile başlı başına bir sorun.
Dershanelerin diğer sahipleri tartışmalarda hemen hemen yoklar. Ne düşünüyorlar bilmiyoruz.
Ama tartışmanın sınırları her geçen gün biraz daha zorlanıyor ve siyasi bir rekabet, hatta İslami kesim arasında bir bölünme olarak sunulmaya müsait bir mecraya doğru akıyor.
Tartışma doğal mecrasından saptıkça, hükümetin doğru yaptığına inanan insanlar hizmetin bir çeşit siyasi diyet peşinde koştuğunu düşünüyor. Hizmete yakın olanlar ise hükümetin, dershanelere darbe vurarak, hizmeti rakip olmaktan çıkarmak istediğine inanıyor.
Milli eğitim sistemimiz ve müfredatımız çok değişti, bugün başka dillerde eğitimi tartışıyoruz ve Milli Müfredatımızda ilk kez başka dilleri de seçme hakkımız var. Üniversitelerimizin sayısı son on yıl içinde ikiye katlandı. Milli Eğitimin bütçesinde olağanüstü bir artış söz konusu. Dershanelerin bu şartlar altında olduğu gibi korunması ‘özerk’ bir alan gibi varlığını sürdürmesi mümkün görünmüyor. Belli ki burada da bir şeyler değişecek ve değişmek zorunda.
2014 yılında büyük şehir ilan edilen 30 küsur ilde İl Genel Meclisleri olmayacak. Valiler birer koordinatör haline gelecekler ve şehirleri belediye meclisleri yönetecek. Diyeceğim, Yerel Yönetimler Yasasıyla, Türkiye desantralizasyon politikalarını benimserken bu kadar zorlanmadı.
***
O halde, dershanelerin dönüşümü konusunda yaşadığımız bu zorlanmanın sebepleri üzerinde durulmalı. Hükümete derdini anlatabilmesi için sabır gösterilmeli, ama hükümetin de sorunu muhataplarıyla müzakere etmesi ve sistemden yararlananları mağdur etmeyecek, bir çözümü benimsemesi gerekir.
Koruculuk bir zamanlar iyiydi, faydalıydı filan.. Koruculuk sistemini bugün kaldırmaya kalksanız yığınla sorun çıkar ortaya. O yüzden bugün için bu sistemin kaldırılmasından ziyade rehabilitasyonundan söz edilebiliyor. Rehabilitasyon ise, koruculara yeni iş alanları bulmak ve istihdam etmekten farklı bir şey... Sistem akraba olan, aynı dili konuşan ve aynı dini inanca sahip insanlar arasında kan davalarının yaşanmasına yol açtığı ve iç barışı bozduğu için toplumsal barış projelerine ihtiyaç var
Çok şükür dershaneler konusunda böyle bir durum yok. Ama burada da hem hizmet alan hem hizmet veren insanlar var ve bu insanlar şimdiki sistemin korumasından yanalar. Bu yönlü güçlü bir psikolojiye sahipler. Dershanelerin dönüşümünden nasıl bir fayda sağlayacaklarını doğal olarak bilmiyorlar ve yeni olanın daha faydalı olacağına az çok inandırılmaları gerekir.
Bir kısım medyanın, meseleyi ve tartışmaları bu mecraya akıtmak yerine, mal bulmuş mağribi gibi davrandığı görülüyor. İçimizde dershane sahiplerinin ve öğrencilerinin direnerek hükümeti devirebileceklerine ve buradan yeni bir ‘Gezi İsyanı’ çıkabileceğine inananlar bile var. Bu meseleyi hizmet hareketinin hükümetle siyasi hesaplaşması gibi görmek ve göstermek, dahası bu algıyı güçlendirecek yayınlar yapmak, hizmet hareketine ve hükümete zarar vermekten başka bir işe yaramaz. Birileri bu zarar-ziyanı daha şimdiden siyasete tahvil etmenin hesaplarını yapmakla meşgul.
Biraz daha sükunet, anlayış ve sabır lütfen!