Başlıktaki sözler Başbakan Erdoğan’a ait ve taa 2008 yılında İzmir’de katıldığı bir toplantıda söylendi.
Gizli saklı da değil anlayacağınız, halk da orada, topyekûn medya da...
Başbakan daha önce de defaten açıkladığı görüşlerini, bu kez de İzmir’de ‘dershanelere olan yoğun ilgi’ üzerinden dile getiriyor:
“Çok açık, net söylüyorum. Milli Eğitim Bakanımla da konuşuyorum, niçin acaba öğrenciler üniversite hazırlık kurslarına giderler? Bunu anlamakta zorlanıyorum. Anlıyorum da, bu sistem nasıl oluşturulmuş. Bunu kaldırmaya kalktığınız zaman, acaba hangi bariyerlerle karşı karşıya kalacaksınız. Okullarımız yok mu, var. Bu okuldan mezun olan yavrularımız mezun olduğu zaman niçin üniversiteye rahatça giremesin. Bunlar aşılacak inşallah ama milletçe buna karşı mücadeleyi de vermemiz gerekiyor. Belki bu, birilerinin çıkarına, menfaatine ters düşebilir. Ama milletimin uygun düşeceğine inanıyorum. Çünkü bunlar az paralar değil, çok ciddi paralar buralara harcanıyor. Bunun bedelini ödeyen var, ödeyemeyen var. Bakıyorsunuz en güçlü liseden, fen lisesinden, Anadolu lisesinden mezun oluyor. O bile hazırlık kursuna gidiyor. Bu bir garabet, oralara ödenen rakamlar daha da garabet!”
Ne kadar sert bir söylem değil mi?
Dersaneleri kapatacak olduğunda önüne çıkacak bariyerlerden, ranttan bahsettiği konuşmasında bu sistemi kapatmaya çalıştığında birilerinin menfaatiyle ters düşeceğinin altını çiziyor.
Başbakan Erdoğan’ın bu sözleri sonrasında dönemin Bakanı Hüseyin Çelik de “Aynen katılıyorum Başbakanımın sözlerine” şeklinde katkı veriyor.
Başbakan Erdoğan ‘dershaneler garabettir’ dediği 2008 yılında ne bugünlerde ısrarla vurgulanmaya çalışılan ‘iktidar-cemaat’ tartışması var, ne ‘MİT’ tartışmaları gündemde, ne de diğerleri.
Hatta 2004 yani iktidara geldiği ilk yıllardan itibaren, ulusalcı kesimin deyimiyle ‘cemaat’ ve ‘iktidar’ın kol kola olduğu dönemlerde dersanelere ilişkin hükümet politikalarının ne olduğunu açıklamaya başlıyor.
O tarihte ‘dersaneler garabettir’ dediğinde de ‘dersaneleri özel okullara dönüştüreceğim’ dediğinde de kimsecikler ‘hükümet ne yapmaya çalışıyor’ diye sormadığı gibi, ‘Başbakanı destekleyenler, yetişin gidin ikna edin’ çağrılarında da bulunmamışlar.
Hatta beyaz Türklerinin üslubuyla Başbakan Erdoğan’a ‘yol yapsın ama eğitime karışmasın’ mantığında ‘belediyeci’ muamelesi de çekmemişler!
***
Birkaç gündür ‘Eğitime darbe’ manşetiyle startı verilen ve ısrarla kamuoyunu yanıltmak için ne gerekiyorsa yapıldığı yetmiyormuş gibi çoluk çocuğu ekranda ağlattırılmaya kadar vardırılan kampanyaya bakınca ‘ne oluyor’ dememek elde değil!
Zamanlama konusu da ayrı bir husus. On bir aydır şehit cenazelerinin gelmediği, ekranlarda artık bölgeye ilişkin molotof kokteyli görüntüler neredeyse unutulma aşamasına geldiği bir dönemde...
Çözüm sürecine ilişkin olarak, Kandil’in KCK ayağı ve BDP’den gelen çelişkili, kışkırtıcı açıklamalara rağmen hassasiyetle yürütülmeye çalışıldığı; Barzani’nin tam 21 yıl aradan sonra Diyarbakır’a geleceğinin arifesinde bir anda ‘dersanelerin molotof kokteylleriyle saldırıya uğrama’ görüntülerinin ekrana gelmesi size de tuhaf gelmiyor mu?
Sahi ne oluyor?
Güneydoğu’ya gerek götürdüğü hizmetler gerekse de Kürt sorununun çözümü noktasındaki yürüttüğü politikalar ve reformlar sebebiyle PKK’yı rahatsız eden AK Parti iktidarı bir anda nasıl oldu da PKK terör örgütüyle eşitlendi?
AK Parti iktidarının ilk yıllarından itibaren dillendirdiği, AK Partili bütün Milli Eğitim Bakanlarının ‘çözümler üzerinde çalışıyoruz’ açıklamaları yaptığı ‘dersanelerin kapatılması’ meselesi nasıl oldu da Nabi Avcı ve ekibinin ya da ‘kötü bürokratın’ işgüzarlığı-hevesliliğine getirildi?
AK Parti iktidarı hükümete geldiği ilk yıllardan itibaren ‘dersaneleri’ mesele edinmiş ve 2004 yılından itibaren de dersanelere özel okula dönüşmeleri için süre vermiş.
Yani 2012 yılından itibaren başlatılmış bir tartışma filan değil.
Yapboz tahtasına döndü denen bakanlıkta bütün bakanlar aynı şeyi söylemiş, aynı politikayı hayata geçirmeyi gündemine almış. Milli Eğitim Şuralarında tartışılmış, Bakanlığın strateji belgelerinde yer almış. Yani AK Parti ile cemaat kol kola giderken bunlar konuşulmuş.
Şimdi ise Bakanlık hükümetin bu politikasını hayata geçirmek için bir taslak hazırlamış. Dershaneleri özel öğretim kurumları ile ilgili kanundan çıkaran, artık onları bir öğretim kurumu olarak tanımlamayan ve özel okullara dönüşümünü kolaylaştırmak için alınacak tedbirleri, uygulanacak teşvikleri içeren bir taslak.
Ama birden kızılca kıyamet koptu. Sanki bu tartışma ilk defa yapılıyormuş gibi. Bir anda darbe yapmaktan, sıkıyönetim kanunları uygulamaya, çocukları terör örgütünün kucağına atmaktan PKK ile işbirliği yapmaya ve akla zarar para cezaları öngörmeye kadar ajite edici bütün argümanlar kullanılmaya başlandı.
Evet her şey tartışılabilir. Ama kamuoyunda infiale sebebiyet vererek değil, çocukları ekranda ağlatıp olayı dramatize ederek değil... Hele hele terörize ederek hiç değil. 28 Şubat ve 12 Eylül kıyaslaması yaparak hiç değil.