'Dermân arardım derdime; derdim bana dermân imiş..'
4 Ekim 2021 Pazartesi
Fransa Başkanı Emmanuel Macron, 'Fransa'nın Cezayir'i 1830'da işgal etmesinin Cezayir halkına zulüm olmak ne kelime, bir de şuûr kazandırdığını' anlatmak isteyip, 'Fransa, gitmeden önce, orada bir 'Cezayir ulusu'/ (nation)var mıydı?' demiş..
Emmanuel, Latincede 'Tanrı bizimle..' mânâsında bir isim..
*
Hatırlayalım, 11 Eylûl 2001 Saldırıları sırasında Amerikan Başkanı olan George W. Bush da, 2002'de Irak'ı işgal etmeye giriştiğinde, 'Tanrı bana, 'Git Irak'ı özgürleştir..' dedi; biz de bugünün Haçlıları (Crusaders) olarak bunu yaptık, yanlış bir şey yapmadık..' dememiş miydi?
Mösyö Emmanuel Macron da, isminden cesaret alarak aynı lafı edebilir.
Alın size, dünyaya özgürlük ve demokrasi dersi vermeye kalkışan, güce tapar, zorba bir medeniyetin öncülerinden sayılan bir ülkenin başkanı olan kişinin kafa yapısı..
Ehh, Cezayir'in Müslüman halkının sadece 1954-1962 arasındaki şanlı 'qıyâm'ı sırasında, işgalci Fransa güçleri, 1,5 milyon Müslümanı katletmişlerdi, ama, olur o kadarca.. 'Medeniyet götürmek, halkları şuûrlandırmak için, biraz zahmet çekeceklerdi (!!)' elbette..
*
1867'de, Süveyş Kanalı kumpanyasının patronu olan Fr. Ferdinand de Lessep de o kanalın açılışındaki görkemli törende yaptığı konuşmada, 'ilkel toplumlara medeniyet götürmek için o büyük teşebbüsü gerçekleştirdiklerini' iddia etmemiş miydi?
*
Londra'dan dostum Yüksel, 'Keşke bütün emperyalist ülkeler bu gibi sözleri sıkça kullansalar.. Belki, Müslüman halkların uyanmasına katkıları olur; en azından, 'cellâdlık'larını, 'kurtarıcılık' olarak göstermeye kalkışanlara olan özenti ve hayranlık azalır..' diye yazmış..
Evet, 'Öyle bir emperyal kafanın böyle bir akıl yürütmesi'ne başka ne denilebilir?
*
Gideceksiniz, Milâdî-700'lü yılların başından beri kendi rızasıyla, İslâm'ı kabul eden bir Müslüman halkı, silah zoruyla 1830'larda esir edeceksiniz; sonra da onları, kendi inanç ölçülerindeki millet anlayışından koparmaya çalışıp, o askerî işgal ve istismar yıllarınız için, 'Bizim sâyemizde 'Cezayirli' nasyonal kimliğine kavuştunuz'diyerek, onları kendi zulmünüze, zorbalığınıza, barbarlığınıza teşekkür borçlu oldukları gibi bir zihnî esaret noktasına getirmeye ve sosyo-kültürel alanlardaki tahakkümleriniz hâlâ da devam ederken, bir de minnet koyup, kendinizi, teşekkür edilmesi gereken bir makamda göstermeye çalışacaksınız..
*
Cezayir'in Müslüman halkı, 1962'de 'siyasî istiklal'lerini kazandıktan sonra, tıpkı son 100 yılda diğer coğrafyalardaki nice Müslüman halklar gibi, içerdeki (Ahmed bin Bellâ ve Huari Bûmedyen gibi) emperialist kişi ve kadrolar eliyle tökezletildiler.30 yıl sonra, 1992 başında, ilk kez yapılan bir serbest seçimde, 'İslâmî Selâmet Cebhesi'nin, Meclis'in yüzde 85'ini elde ettiği anlaşılınca ise, hemen o gece, Fransa ve Amerikan emperyalizmi ve diğerlerinin düğmeye basmasıyla, yerli kuklalar ve 'laik generaller' seçim sonuçlarının kanunsuz ilân ettiler ve 'Demokrasiyi kötüye kullanarak, İslam düzeni getirmek istediler.. Demokrasinin, gerekirse diktatorial yöntemlerle bile olsa kendisini savunma hakkı vardır..' diyerek, Cezayir'in Müslüman halkının o irade beyanını kanla boğdular; 100 binlerce Müslüman, bu kez de içerdeki emperyal-laik kuklaların kurdukları entrikalarla yıllarca katledildiler.
Ama, Macron ve benzerlerinin bu gibi küstahlıkları, Cezayir'in Müslüman halkını daha bir şuûrlandıracaktır, İnşaallah..
*
*Bu da, aynı düşmanlık zihniyetinin bir diğer yansıması..
Geçen hafta, Yunanistan'ın Olympiakos isimli futbol takımı, İstanbul'da, FB futbol takımını 3 -0 yenmiş..
'Spor karşılaşmalarında, üç ihtimalli sonuçlar kaçınılmazdır, olur böyle vak'alar..' deyip geçilemeyeceğini bu karşılaşma sonrası ortaya çıkan durum bize bir kez daha gösterdi..
Çünkü, sportif karşılaşmalar aynı zamanda, devletlerin, toplumların, hattâ ideoloji ve inançların bile birbirine üstünlük sağlamak için yarıştıkları bir alandır. (Merhûm Muhammed Ali'nin boks maçlarından önce Müslüman halkların o sporla bir ilgisi var mıydı?)
Nitekim, söz konusu Yunan takımının sahibi Evangelos Marinakis de, "Kendi şehrimizdeböyle bir galibiyet elde etmek çok önemliydi." demiş..
Bu cürretkâr kişinin 'Kendi şehrimiz' dediği mekân, yani, 568 yıl önce hayatına, Sultan Fatih tarafından son verilen (ve bugün Yunanistan'ın kendisini mirasçısı olarak göstermeye çalıştığı)Bizans İmparatorluğu'nun merkezi olan İstanbul..
Bir zamanlar başbakanlık bile yapan Ecevit'in 'TÜRK-YUNAN ŞİİRİ'ni hatırlamanın tam zamanı:
'(...) bir Rum şarkısı duyunca gör
gurbet elde İstanbul çocuğunu
(...)
önce bir kahkaha çalınır kulağına
sonra Rum şiveli Türkçeler
O Boğaz'dan söz eder
sen rakıyı hatırlarsın.
Sıla derdine düşünce anlarsın
Yunanlıyla kardeş olduğunu..'
*
Devletlerarası gerilimleri, entrikaları, kuyu kazma çabaları ve savaşlarını bir 'çelik-çomak' oyunu gibi sananlar, Yunanistan'ın küçüklüğüne ve de onların tarihî korkularına bakarak, İstanbul'u sahiplenme arzusunun bir çocukluk rüyası ve hevesi olduğunu sanabilirler. Ama, unutulmasın ki, Haçlı Dünyası'nın en unutulmaz acılarındandır Bizans'ın yıkılışı..
O dünyayı, Bizans'ın düşmesinden sadece 40 yıl geçmekteyken, İspanya'da varlığını 700 yıl sürdüren Endülüs'ün 1492'de hayatına son verilmesi bile teselli ve tatmin etmemiştir. Bu bakımdan, Olympiakos takımı patronunun İstanbul için kullandığı 'kendi şehrimiz' nitelemesi sadece onun değil, o dünyanın irili-ufaklı bütün halklarının iç dünyasından da bir yankılanmadır.
Son dönemlerde, Yunanistan'ın başta Amerika ve Fransa olmak üzere, mâlûm güç odaklarınca olabildiğince silahlandırılması basit bir mesele değildir.