Virüs işinden anlamadığım için bugüne kadar hiç girmedim. Ama geldiğimiz noktada meselenin sosyal boyutu öne geçti.
Süreç ilerledikçe koronavirüsün doğuşu hakkındaki şüpheler artıyor. Sözüne ehemmiyet verdiğim nice insanlar bunun doğal bir salgın olmadığını söylüyor. Potansiyel şüpheli olarak da Amerika öne çıkıyor. Evet, bu tür operasyonlar Amerika’nın yapmadığı şeyler değil ama koronavirüsü günlerce dünyadan saklayarak bütün dünyaya yayılmasına sebep olan Çin’in ihmali bence çok daha önemli.
Her neyse… Şu anda “Bu belayı başımıza kim sardı” tartışmasının hiçbir faydası yok. En az hasarla başımızdan nasıl savacağımıza bakmamız gerekir.
Genel durum hakkında fikir edinmek için farklı hastanelerin başhekimleriyle görüştüm, koronavirüs takip ve tedavisine ayrılan araştırma hastanelerindeki yönetici dostlarımdan gidişatı sordum. Elbette panik yapmayalım, halkı tedirgin etmeyelim ama tehdidin boyutlarını ortaya koymadan tedbirleri yeteri kadar hayata geçiremeyeceğimizi de bilelim.
Artık bunun, çabuk yayılan ve çok hızlı sonuca giden bir virüs olduğunu öğrendik. O halde meselenin büyük kısmını hastaneye ihtiyaç duyacak noktaya gelmeden çözmek zorundayız. Yoksa bütün hastaneleri seferber etsek dahi vahim akıbetten kurtulamaz, İtalya’dan beter oluruz.
Yani bir tek çıkış yolumuz var, o da virüsün yayılma hızını asgariye indirmek ki, koronayı en çok korkutan tedbir de bu. Çünkü bu durumda fazla yaşayamıyor. Bunun tek yolu ise bireylerin temasını asgariye indirmek. Vaka sayısı doğrudan doğruya insanların temas oranına endeksli. Ve uzmanlar artık “yurtdışı temas” parametresinin de fazla anlamı kalmadığını, her bireyin bizatihi potansiyel taşıyıcı durumunda olduğunu söylüyor.
O halde yapılması gereken tek şey bireyler arası temasın ya kendi irademizle ya da cebren asgariye indirilmesi hatta kesilmesidir.
İstanbul’un yarısından biraz fazla nüfusu olan Yunanistan neden sokağa çıkma yasağı ilan etti dersiniz?
Çin, daire kapılarını kaynakla kapattığı için virüsü büyük ölçüde Wuhan’da hapsetmeyi başardı ve büyük bir ülkede salgını kontrol altına aldı.
Güney Kore’de ise insanlar bilinçli bir sorumluluk örneği gösterdi. “Herkese test yapıldı” muhabbetidir sürüyor ama test yayılmayı önlemiyor, asıl sebep insanların ortaya koyduğu duyarlılıktır.
Biz bir tehdit karşısında bilinçli davranmayı beceremiyoruz maalesef. Bir zaafımız da insanların bireysel özgürlükleri fazla kısıtlamadan mücadele etme çabamız. Oysa virüsün yerküredeki seyrine baktığımız zaman, bilinçsiz özgürlüklerden beslendiğini ve özellikle de bizim gibi “Bana bir şey olmaz” toplumlarını çok sevdiğini görüyoruz.
Bizim asıl şanssızlığımız ise bünyemizden bir türlü atamadığımız kronik enfeksiyonlardır. Bu melanetler, böyle dönemlerde toplumsal kararlılık ortaya koymamızı engellediği gibi en büyük tahribatı verebilmek için taarruza geçiyor. Bu şeytan ruhlu varlıkların tek amacı, en büyük kaosu yaşamamızı sağlamaktır. Allah korusun kayıplarımız ne kadar artarsa bu hainler o kadar çok mutlu olur. Onun için kuralların uygulanmaması ve virüsün yayılması için ellerinden geleni yapıyorlar.
O halde mademki bireyler olarak virüsün yayılmaması için gerekenleri yapamıyorsak devlet daha kararlı davranmalı, yine bireyin selameti için bireysel hakları bir süre askıya almalı ve zaruri sebepler dışında derhal sokağa çıkma yasağı uygulanmalıdır.