Her ne kadar pek dikkat çekmeyi başaramasa da dünyada ilk olan ve hâlen bir benzeri bulunmayan dergi fuarının 7’ncisi bugün başlıyor. Üstelik uluslararası bir hüviyete bürünüp Afganistan, Sudan, Makedonya gibi ümmet coğrafyasının çeşitli bölgelerinden 100’e yakın dergi de bu fuarda olacak.
Türkiye Dergi Editörleri Birliği’nin (TÜRDEB) düzenlediği fuarı, ülkemiz dört bir taraftan saldırı altında olduğu bir demde ‘boş iş’ olarak görmeyip alâka göstermek ve mümkün oldukça kişiyi haberdar etmek vazifemiz. Çünkü dergiler yaşayan kültürümüzdür. Dergi, düzenli ve disiplinli aksiyonun adıdır. Cemiyetin her an diri tutulması gereken unsurlarını diri tutmanın yolu da dergilerden geçer. Hep konuşula gelen ama pek de bir şey yapılmayan “Kültür savaşında” dergi, Cemil Meriç’in sözünden mülhem bir kaledir. “Kültür savaşı” diye bir derdimiz olmadığından, dünyada bir ilk olan ve her sene büyüyen dergi fuarı tertipcilerinin onca çabasına rağmen ilgi alanımıza giremiyor. Kaleleri korumak da dergi emekçilerine kalıyor.
“İnternetle birlikte dergicilik de bitti” deniliyordu ama çok şükür dergi sayıları azalmıyor aksine çoğalıyor. Holding bünyesinde yayımlanan dergiler ‘paranın gücüyle’ kamuoyunda adından çokca söz ettirse de, mütevazı imkânlarla çıkan ve gerçek bir kale görevi gören dergilerimiz de var. İşte bu fuarın en mühim görevi de bize bu kaleleri tanımamıza fırsat veriyor. Fanzin dergiler, okul dergileri vd. bilmediğimiz ne çok kalelerimiz olduğunu fuarı gezince göreceksiniz.
Dergi fuarını kitap fuarıyla karıştırmayın. Profesyonelliğin soğukluğunu değil, amatörlüğün sıcaklığını, samimiyetini hissedeceksiniz. Üç sene önceki fuarda, bugünlerde dergicilikte 20. yılını dolduran Furkan’ın standında ara ara durmuştum, oradan biliyorum...
Benim de bir dergicilik geçmişim var. Bandırma cezaevine düzenlenen “Noel Baba” operasyonu sonrası yara bere içinde Eskişehir Cezaevi’ne götürülmüştük. Dışarıdan haber alamıyorduk. Ne gelen mektuplar, ne gelen dergi ve kitaplar verilmiyordu. 3 kişilik hücrelere konulmuştuk. Ne yapalım diye düşünürken, “Bir dergi çıkartalım” dedim. İsmini “Al Haber” koymuştum. Haber mi istiyorsun, al sana haber! Bir de eki vardı. Karikatür dergisi “El Hıbır”. “Al Haber” ve “El Hıbır”ın yazar ve çizerleri çalışmalarını paraşütle gönderiyorlardı! Makaleler ve karikatürler çatılarda uçuşuyordu. Yani bir tıkla değil de bir fırlatışta yerini buluyordu. Tabii bazen adresi şaşırdığı oluyordu. Ne yapalım internet vardı da biz mi kullanmadık!.. Bilgisayar ve daktilo olmadığı için mizanpajı elle yapılmış dergiden ancak bir nüsha hazırlayabiliyordum. O nüsha da, yine paraşüt yöntemiyle hücreleri geziyordu. Okuyan bir fırlatışta yan hücreye gönderiyordu. Anlayacağınız dergimiz bir fırlatış kadar yakındı! Bahsi yazarken aklıma geldi, fuarda cezaevlerinde çıkan dergiler de sergilense ne güzel olur. Cezaevleri dergiciliğin cennetidir.
10-15 Mayıs tarihleri arası İstanbul’daki tarihî Sirkeci Garı’nda dergiler mecmû (Bir araya gelecek) olacak. Mecmûdan mecmûaya giden çilekeşli yolu merak edenler Sirkeci Garı’na bir selâm vermeli.