Çarşamba günü Suriye tezkeresi TBMM’ye gelecek. Bugüne kadar uzatılan 20 Eylül 2012 tarihli tezkerede ‘Suriye Arap Cumhuriyeti’ kaynaklı bir saldırıdan sözediliyor. Bu ifade belki‘başkaca silahlı unsurların saldırı tehdidi’ eklenerek genişletilebilir. Onun dışında, tezkere hükümete asker gönderme ve görevlendirme konusunda tam yetki veriyor.
Türkiye’nin kararını belirleyecek tablo genel hatlarıyla şöyle:
-Türkiye, katliamdan kaçan 1,5 milyonu aşkın sivil mültecinin yarattığı insani, sosyal ve ekonomik tehdidin krize dönüşmemesini sağlamayı başardı. Ancak bölgede kaosun sürmesi ve mülteci sayısının artması halinde, mülteci unsurların yaratacağı insani, sosyal ve ekonomik tehdidin büyümesi; daha önemlisi, mülteciler arasında Esad yanlısı ve/veya radikal terörist unsurların karışması tehdidi hala ciddi.
-Türkiye halen hem Esad yönetiminin, hem IŞİD ve benzeri grupların, hem Esad ve radikal grupların bölgede yarattığı kaosun, hem PKK’nın PYD üzerinden Suriye’nin kuzeyinde alan hakimiyeti hesabı yapması tehdidiyle karşı karşıya.
-Ayrıca, IŞİD’in Kürt bölgesinde ilerlemesi ve PYD unsurlarıyla çatışması nedeniyle PKK’nın çözüm sürecine yönelik tehditlerinin de başlaması bir başka risk noktası.
Bu nedenle;
Mültecilerin artmasından kaynaklanacak insani, terör ve ekonomik risklerin ‘Suriye topraklarında’ karşılanması gerekiyor. Türkiye insani yardımını yine yapacak, bu bağlamda ekonomik kaybı devam edecek, -ki bundan kaçınılmıyor. Ancak sosyal tehditlerin ve terörist unsurları barındırma tehdidinin Suriye topraklarında karşılanması gerekiyor. Bu da Suriye’nin kuzeyinde ‘güvenli alan’ oluşturmaktan geçiyor.
-Türkiye’nin güvenli alan üzerinde ‘uçuşa yasak bölge’ oluşturulması talebi ne anlama geliyor?
Bunun nedeni ‘Esad tehdidi’... Zira harita üzerinde Suriye toprağı görünen bölgede Esad’a rağmen güvenli alan oluşturulursa Suriye savaş uçaklarının tehdidi altında olacak. Hava güvenliğini sağlayacak olan uluslar arası koalisyon ve ona liderlik yapan ABD, İngiltere ve Fransa. Türkiye istihbari ve lojistik destek verecek.
-Ya yer güvenliği?
Yer güvenliği için Türkiye’nin önerisi Irak’ın ve Barzani yönetiminin asker vermesi. Ancak yer güvenliğinin koordinasyonu da koalisyonda olacak. Bu kapsamda Türkiye’nin de rol alması konuşuluyor.
İşte Türkiye’de HDP’nin ve Kandil’de PKK’nın karşı çıktığı da bu. Nedenini anlamak için açalım:
Suriye’nin kuzeydoğusunda IŞİD gelmeden önce en güçlü silahlı grup PKK bağlantılı PYD idi. PYD, Suriye muhalefetinin Esad’la Halep ve Şam çevresinde yoğunlaşan savaşından yararlanarak bölgede hakimiyet kurdu; Türkiye sınırına bayrak bile dikti. Ancak Türkiye, hem Esad, hem de Esad yerine muhaliflerle savaşan radikal gruplara karşı Suriye muhalefetine katılması için PYD’yi teşvik etti. Bu amaçla PKK bağlantısına rağmen Türkiye’de eylemi olmadığı için PYD’yi ‘terör örgütü’ saymadı. Hatta başkanı Salih Müslim Türkiye’ye çağrılarak devlet görevlileriyle görüştü. Ancak PYD, Esad ve radikal unsurlarla savaşmak yerine ‘kaostan bölge kapmayı’ hedefledi. Ta ki; IŞİD kendi bölgesine girene kadar.
Bugün ‘uçuşa yasak/güvenli bölge’ye karşı çıkmalarının nedeni de bölgedeki hakimiyetlerinin bitecek olması. Bu nedenle “Sadece IŞİD’i vurun, bölgeyi bize bırakın” diyorlar.
Ancak bölgenin bir ‘örgüt’ hegemonyasına bırakılması Türkiye kadar Suriye’nin geleceği için de, Barzani yönetimi için de, dolayısıyla Irak için de tehdit olarak algılanıyor.
Türkiye, PYD’yi ve terörü bırakmasını beklediği PKK’yı ‘demokratik bir Kürt yönetimi’ne katılmaya teşvik ediyor aslında. Güvenli bölgenin korunmasında ve iç savaştan kaçan halkların korunmasında Kürt grupların birlikte hareket etmesi, ‘örgüt mantığı’nın yerine ‘devlet aklı’nın gelmesini, dolayısıyla da bölgeye demokrasinin gelmesini kolaylaştıracak.
Bu sürecin Türkiye’deki çözüm sürecine de büyük katkısı olacak.
HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın güvenli bölgeye yönelik tepkisi ile PKK’nın Kandil ekibinin tepkisi aynı ve ikisinde de ‘alan hakimiyetini kaybetme’ kaygısı okunuyor. Ancak Demirtaş’ın,“Uluslararası koalisyonun son IŞİD operasyonları gösterdi ki sadece kendilerini rahatsız eden kısımlarını vuruyorlar” tespitine katılıyorum. Tam da bu yüzden, yani ABD ve müttefiklerinin “Türklerin ve Kürtlerin hayrına iş yapmayabilecekleri” ihtimalinden dolayı bile Türkiye’nin politikalarına destek verilmesi gerekiyor.