Beşiktaş ilk golünü atana kadar, Fenerbahçe oyunun hakim olan tarafıydı. Hatta o kadar ki; Markoviç, yorumcu Rıdvan Dilmen’in Sarı-Lacivertli ekibin 103 golle şampiyon olduğu sezonda Altay’a attığı gol gibi bir gol de atacaktı. Ama yana kayınca açısını kaybetti, orta yapmak zorunda kaldı. Fakat attığı depar yüzünden sakatlanıp dışarı alınmasını istedi. Çabuk sakatlanmasıyla da, gerçekten Rıdvan’ı andırıyor. Aman dikkat!
İki takımın orta sahasında bariyer olmayınca, topu alanın rakip alana aktığı rahat bir trafik vardı. Futbol, bildik kurallarla değil daha çok hatalar üstüne kombine edilmeye başlandı. İlk yarıda atılan 3 golden ikisinin, futbolcuların kendi kalelelerine atışı da bunu gösteriyor.
İkinci yarı daha dinamik, daha hesaplı, daha görsel ve daha adrenalin yüklü olarak başladı. Ortaya tartışmalı pozisyonlar çıktı. Şener’in, Mario Gomez’in kolunu kendi koluyla çaktırmadan vücuduna yapışık kilitlemesi ve birlikte düşmeleri açık bir penaltıydı.
Hollandalı yıldız Van Persie’nin golü öncesinde, top çizgiye milimetrik temasla oyun içinde kalmıştı. Gomez’in ikinci kez yere düşüşünde, hakemi tavlama uyanıklığı vardı, olmadı. İşine bakınca zaten gollerini atıyor, avanta penaltıya ne ihtilacı var.
Beşiktaş şahane oynamadı ama, rakibinin neler yapacağını iyi hesaplayıp gardını almasını bildi. Oyuncu değişiklikleri de efektif sonuçlar verdi.
Fenerbahçe de iyi mücadele verdi, hocası iyi müdahaleler yaptı ama, Van Persie’nin ilk onbire alınmamasını biraz garipsedim. İlk onbirde oynasaydı, belki durum farklı olurdu.
Beklemediği şekilde golü kendi kalesinde görünce, bir an dağıldı. O şaşkınlıkla ikinci golü de yedi. Ancak kısa sürede toparlanıp yeniden oyuna döndü, hatta farkı bire indirdi.