Hassas bir konu olduğu için girmek istemedim. Günlerce, "ehil" bir ismin çıkıp kitabın ortasından cevap vermesini bekledim. Gerçi iyi ki konuşmuyorlar! Çünkü İslamiyet'e en büyük zararı, "din adamı" sıfatıyla konuşanlar veriyor.
İYİ Parti lideri Akşener'in, son grup konuşmasında yine bu konuyu istismar ettiğini görünce "Artık yeter!" dedim.
Bir felâket veya âfet yaşadığımız zaman Cumhurbaşkanı Erdoğan, alınan tedbirleri ve söylemesi gereken her şeyi söyledikten sonra felâkete muhatap olan kardeşlerimizi teselli ederken de "Takdir-i İlahi" ifadesi kullanıyor.
Hemen düğmeye basıyorlar...
Vay efendim, kadercilik yapıyormuş; tevekküle sığınıyormuş!..
"Tevekkül"ün ne olduğunu bilmeyenler, Erdoğan'a din dersi vermeye kalkıyor!
Sosyal medya çaşıtlarını geçtim, bu ülkeyi yönetmeye talip olanlar da aynı "ucuzluk" kuyruğuna giriyor.
Bir süre önce iktidara geldiklerinde çocuklarımızı dinsiz yetiştirmek için okutacakları kitabı üstümüze doğru sallayan hanımefendi, şimdi ise aynı kürsüde "Amentü" okuyarak "tevekkül" dersi veriyor.
Efendim, Sayın Erdoğan önceden tedbir almıyormuş, felaket gelince de "Takdir-i İlahî" diyormuş!
Müslümanları yönetmeye talip olan bu hanımefendi, "tevekkül" bahsini bir kere okusaydı belki; "Gerekeni yapmadan tevekkül etmek caiz değildir, Allahü teâlâya karşı edepsizliktir. 'İnsanın elinde bir şey yoktur, kaderde olanı yapmağa mecburdur demek, kitaba ve sünnete inanmamaktır" cümlelerini okur da böyle; "yabancı" gibi konuşmazdı.
"Takdir-i İlahi" demeden önce gereğini yapma konusuna gelince... Dünyanın en iyi deprem yönetmeliğini yürürlüğe sokan Erdoğan; insanları kentsel dönüşüme ikna etmek için yalvarırken; o insanların kafasını karıştırarak dönüşümü engellemek için "dokunulmazlık"larını seferber edenlerin ve Hatay'dan İstanbul'a "Kentsel dönüşüm değil, rantsal dönüşüm" terbiyesizliğiyle kampanya düzenleyenlerin söyleyecek hiçbir sözü olamaz.
Tam aksine; iğrenç bir siyaset uğruna o binaların yenilenmesini engelleyerek binlerce insanın katili olanlardan bu dünyada hesap sorulamayabilir. Ama unutmasınlar ki, bu "dokunulmazlık"ları bütün münafıklıkların ortaya çıkacağı o "büyük hesap günü"nde işe yaramayacak.
Allah'ın izniyle devlet, milletle el ele vererek bu felâketin de altından kalkacaktır. Fakat asıl büyük felâket, istismarı ve iftirayı siyaset zannedenlerdir. Millet, bu beceriksizlerden nasıl kurtulur bilemiyorum.
ÇOKBİLMİŞ GAZETECİLER, EDİTÖRLERİMİZDEN DERS ALSIN
Her şeyi bilen(!) gazetecilere, dinî konularda ahkâm kesmeden önce biraz düşünmelerini tavsiye ederim. Çok gülünç duruma düşüyorlar. "Kurban Bayramı bu yıl Hac mevsimine rastladı" veya "Dilleri, dinleri farklı milyonlarca Müslüman Arafat'ta buluştu" vahametlerine sahne olan sektörümüz, deprem felâketinde ise "mucize" kelimesini yanlış yerde kullanarak yeni bir cehalet sergiledi.
Bazılarının İslâmî değerlere saygı göstermek gibi bir hassasiyeti olmayabilir. Ama herkes, "yaratmak" ve "mucize" ibarelerinin "özel" olduğunu, sadece ait oldukları yerde kullanılabileceğini bilmek ve uygulamak zorundadır.
Bu vesileyle, bu hassasiyeti göstererek bir kere bile "Mucize kurtuluş" türü bir duyarsızlığa imza atmayan ekip arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum.