Önceki günkü 5.8 şiddetindeki deprem, İstanbulluların ilk defa deprem gerçeği ile yüz yüze gelmesini sağladı. Okulların, öğrencilerin, ailelerin görüntüleri çok sarsıcı oldu.
Bu deprem, beklenen 7 ve üzeri büyük deprem için asla ölçü değil.
Büyük deprem, bambaşka bir şey. Yaşanmadan anlatılması mümkün değil. 17 Ağustos 1999’daki büyük depremdi.
Ben bu depremi Yalova’da evimizde yaşadım.
İstanbul için şunları söylemek isterim.
Depremin şiddeti o kadar büyük ki;
1. Yerinizden kıpırdayamaz, sallantı bitmeden kaçamazsınız.
2. Şuurunuz allak bullak olur, akıl ve mantık dışı hareketler yaparsınız. Yalova’da binası yıkılmadığı halde asansör boşluğuna atlayan, 4. 5. kat balkonundan, pencerelerden kendini aşağı atan, ölen insanlar oldu.
3. Yıkılan, enkaz haline gelen binalar birkaç tane değil, yüzlerce oluyor. Ağlayan, feryat eden, en yakınlarını kaybettiği için kendinden geçen insanlar, mahşer gününü hatırlatan bir çaresizlik içinde sağa sola koşturuyor.
4. Depreme hazırlıksız yakalanmak, insanları eli kolu bağlı hale getiriyor. Yaşadığımı anlatayım: Tanıdığım abi, binanın enkazından içeri bakıyor. Bana diyor ki, “İşte kızım, damadım ve torunlarım. Bak görülüyor, içerde öyle yatıyorlar. Kepçe, buldozer bulamaz mıyız?”
Hâlbuki orada ne kepçe, ne buldozer işe yarayabilir. En sevdiklerini gözünün önünde kaybetti.
Felâket öylesine büyük oluyor ki, ilk gün ne kurtarma ekipleri gelebilir, ne devlet imkânları size ulaşabilir. Çünkü aynı anda yüzlerce, İstanbul için binlerce bina, apartman yıkılacak. Yollar tıkanacak, kapanacak. O anda kim, kime ulaşacak?
Can kayıpları, ilk dakikalarda, ilk saatlerde oluyor. En önemli gerçek bu. Başlangıçtaki müdahaleler hayatî önem taşıyor.
Kim yapacak bu müdahaleleri?
Daha önceden eğitimli, hazırlıklı aile fertleri, akrabalar, dostlar, yakınlar yapabilir… “Önce can” gerçeği o kadar kesin ki, kendini sokağa atanın aklına ilk gelen anne babası, en yakınları oluyor. İnsanlar don gömlek onlara koşuyor.
En önemlisi enkazdakilere ulaşabilmek.
Eğer varsa, enkazdakiler daha önce hazırda bulundurdukları düdükle yerlerini belli edebilecek. Bir düdüğün ne kadar önemli olduğunu ancak büyük depremde anlarsınız…
Nasıl müdahale edilecek?
Şayet en hayati malzemeleri daha önce ulaşabileceğiniz belli yerlere koymadı iseniz ellerinizle toprağı eşelemeye kalkarsınız.
Sözünü ettiğimiz ağabeyin gösterdiği açık mezara, ertesi gün Avrupa’dan gelen profesyonel ekip nasıl ulaştı biliyor musunuz? Akülü testereler ile... Kolon ve kirişlerdeki demirleri keserek, keski ve çekiçle betonu kırarak, bir insanın geçebileceği kadar yer açıp o bedenleri dışarı çıkardılar. Enkaz altından hızlıca pek çok insanın hayatını kurtardılar.
İşte söylüyorum. Evet, ilk gün kimse gelemeyecek.
Evlerde, sokaklarda, sitelerde en hızlı şekilde organize olunmalıdır.
Ayrıca sağlık ekipleri de gelemeyecek. Kime nasıl yetişecekler? İstanbul için on binlerce yaralıdan bahsediyoruz.
Akülü demir testereleri, keski, çekiç, kürek kadar önemli ikinci husus, ilk yardımı yapabilmek. Yaraları sarmak için ilk yardım malzemelerini, sağlık çantalarını önceden hazırlamak.
Yazınız bir kenara, devletten asla yardım beklemeyiniz. Yetişemezler, ulaşamazlar. Belki yüzde bire ulaşırlar.
Son 5.8 lik depremin en büyük ikazı fertler olarak bizleredir. Ailede, sokakta, mahallede, sitelerde hızla organize olmalıyız.
Devletin yapacağı; beklenen büyük deprem öncesinde okulları temel alarak, öğretmenlerden/velilerden başlayarak çok hızlı topyekûn ciddi bir eğitim seferberliği başlatmasıdır.