Başlıktan da anlaşılacağı gibi bol promosyonlu bir yazıya bismillah. Gülünecek şeyleri mi, ağlanacak halleri mi yoksa sinemize çöken İstanbul'un hüznünü mü yazmalı. Kendimi çeşitlerimiz içeridedir diyen mağaza bekçisi gibi hissediyorum.
Olmuş projelere konan, olacak olanları türlü saçma bahanelerle baltalayan battal boy tatil valizi hepimizi acı acı güldürüyor.
Yine dediği gibi "Yalana o kadar alışıklar ki hakikatlerini bile yalanla salçalayıp yedirmek niyetindeler.
Hani yazmıştım ya "Keşke biz utansaydık da İstanbul'u böyle mahzun görmeseydik".
Keşke biz hayret etseydik de, İstanbul yaşadıklarına bu kadar şaşırmasaydı.
Temel Atmama töreni diyerek müstehzi artistliğine kurban ettiği arıtma projelerinin sonucu ölen balıklar ve deniz salyası. Atsavar olduğunu kabullenmeyen keyfinin müdürü, balıklara niye ağlasın ki... O da haklı (!)
Arıtma projelerini durdurarak denizleri kudurtan başkanınız salyasına karşı sileceklerini çalıştırmış öylece bekliyor ve alay ediyor.
Biz müsilaj ne demek sayende öğrendik! Senden önce haberimiz yoktu. Denizlerin bir şikayeti yoktu. Şimdi sayfa sayfa taş koyduğun projeler, salya salya yüzümüze tüküren denizler var.
Alkışlamayı bilmedikleri için celladı olduğunuz çiçekleri ve yaprakları yakanıza takıp övünebilirsiniz.
Bugünlerde hayalet olan "Çevre dostları ve hayvan severler" nerede demeye utanıyorum. Atların azabı da balıkların vurduğu kıyılar da boynumuzda vebal halkası.
Biyolojik Arıtma Tesisi projelerini durduran adama musakkanın yanında müsilaj servisi fena olmaz. Hayatımda ilk defa yaptıklarıyla değil yapmadıklarıyla gurur duyan, doğayla yılışık pozlar verip doğayı kendine küstüren, vitrine bir at koyup, bin atın azabını üzerine koşturan başkanımsı bir şey görüyorum.
Balıkların, atların ve yaprakların son nefesinde söylediği "Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" sitemi; hırsa, küskünlüğe, şımarıklığa feda edilen İstanbul'un kucağında kaldı.