Son demokratikleşme paketi üzerinde çalışmalar muhtemelen bu akşama (Cuma) kadar sürecek, daha da uzaması ihtimali var, son şekli verildikten sonra da yine muhtemelen Sayın Erdoğan tarafından kamuoyuna açıklanacak.
“Son” derken, muradım, bugüne dek, geçtiğimiz on senedir çıkarılan demokratikleşme ya da AB uyum paketlerin sonuncusu olması.
Muhtemelen, bu demokratikleşme paketlerinin ya da uyum yasalarının TBMM’den geçirilmesi ya da yasa gerektirmeyen konularda yönetmelik, tüzük ayıklamaları, en genelinde mevzuatın çağdaşlaştırılması, demokratikleştirilmesi, evrensel hukuka uyumu süreçleri daha uzun süre devam edecek.
Bu aşamada, bazı temel eleştirilerimi ve önerimi dile getirmeden, iki noktanın altını özenle çizmek isterim.
Birincisi, her demokratikleşme paketinin ya da AB uyum yasalarının TBMM’den geçirilmesi Türkiye’yi biraz daha hukuk devleti ideallerine yakınlaştırıyor, 2003’den beri bu böyle, inkar edilemez, Türkiye’yi daha yaşanabilir bir ülke haline getiriyor, AB çizgisine yakınlaştırıyor, bu açıdan bu adımlar mutlaka desteklenmeli.
İkincisi ise, orta ve uzun vadede ne olur bilinmez ama kısa vadede, mevcut ve potansiyel, bu ayırımı, mevcut-potansiyel ayırımını önemsiyorum, siyasi formasyonlar arasında AK Parti dışında demokratikleşme paketlerini daha ileriye taşıyacak başka bir formasyon, başka bir siyasi iktidar yani TBMM ekseriyeti ihtimali görmüyorum, göremiyorum.
Gelelim eleştirilerime ve önerime.
Bu konularla hem bir yurttaş, hem bir köşe yazarı hem de öğretim üyesi sıfatlarıyla ilgilenen ben bile 2003 senesinden günümüze çıkarılan demokratikleşme paketlerinin, yargı paketlerinin uyum yasalarının sayısını karıştırmaya başladım.
Yukarıda belirttiğim gibi çıkan paketlerinin içeriğine değil ama bir türlü çıkmayan paketlere ve bu eski Türkiye hukuksal görünümünün, mevzuat yapısının ARTIK köktenci bir biçimde ve bir kerede ayıklanmamasına büyük itrazlarım var.
Eski Türkiye hukuksal yapısından, mevzuatından ayıklanması geciken her dikenin Türkiye’ye her açıdan, toplumsal barış açısından da, iktisadi büyüme açısından da, küresel imaj açısından da, alamadığımız olimpiyatlar bir örnek olabilir, maliyetleri çok ama çok büyük.
Önerim şu: Çok yetkin bir grubun belirli bir süre kapanıp anayasadan başlayarak, yasalara, yönetmeliklere, tüzüklere, vs. sinmiş her türlü çağdışı, ilkel, Türkiye’nin 2023 senesinde 25 bin dolar hedefi ile beraber düşünülmesi imkansız çok sayıda düzenlemeyi, ama hepsini bir dosyada birleştirip, toplumun, TBMM’nin, siyasi partilerin, siyasi iktidarın önüne koyması.
Sayın Cemil Çiçek’in gerçekten iyi niyetli çabalarına rağmen artık yeni anayasa yapım sürecinin tıkandığını da görmek lazım; yapılması gereken yeni genel seçimlere sadece yeni anayasa programıyla girmek ve sadece bu amaca yönelik oy istemek.
Her demokratikleşme süreci bizim gibi yapılanmalardan gelen ülkelerde merkezi otoritenin, siyasi iktidarın gücünü biraz azaltır, bu gücü dağıtır, başka güç paydaşlarının ortaya çıkmasına vesile olur ama aynı zamanda da ülkenin ileri gitmesine, zenginleşmesine, küresel dengelerde daha saygınlaşmasına neden olur.
Bizim gibi ülkelerde siyasi iktidarların önünde şu ikilem her zaman olmuştur; daha küçük, daha fakir, küresel anlamda daha az saygın bir ülkeyi çok büyük yetkilerle donanmış olarak yönetmek, ya da daha demokratik, daha zengin, küresel platformlarda daha saygın bir ülkeyi daha az yetki ve daha az merkezi güçle yönetmek.
Artık, Türkiye’nin tüm muhtemel demokratikleşme paketlerini öne çekmesinin, tümünü hemen gerçekleştirmesinin günü gelmiştir, hatta geçmektedir, bu hedef çok daha gerçekçi bir hedeftir.
2013 Türkiye’sinde anayasal bir kurum olarak Milli Güvenlik Kurulu haberleri artık tiksindiricidir.
Bu hafta TBMM neden toplanıp Anayasanın 117 ve 118. Maddelerini HEMEN değiştirmemektedir?
Genelkurmay’ın Mlili Savunma Bakanlığı’na bağlanmadığı, MGK sonuç kararlarının hükümetlere BİLDİRİLDİĞİ (bkz. Anayasa M.118) bir ülkede demokratikleşme paketleri ne anlama gelecektir?