AK Parti hükümetinin bildik bir yöntemi var. İster reform niteliğinde yasa çalışması, ister mevzuat düzenlemesi olsun, ilgili bakanlık ve kurumlar ‘çok alternatifli’ paketler hazırlıyorlar. Bu paketler, ilgili bakanlar, bürokratlar ve uzmanların katılımıyla değerlendiriliyor ve son şekli veriliyor. Bu son şekil, Başbakan Erdoğan’a sunuluyor. Erdoğan yapılanlardan tatmin olmazsa ‘biraz daha çalışın’ talimatı veriyor; uygun bulursa Bakanlar Kurulu’nda tartışmaya açıyor. Konuyla ilgili MKYK ve MYK’da da öneriler alınıyor. Gazeteciler de bu paketlerden bu aşamalarda biraz daha haberdar oluyor.
Yeni demokratikleşme paketi de bu süreçleri izledi. Paketin ‘gerekliliğini’ ve 63 maddelik 2023 Vizyonu’ndaki bazı maddelerin artık ‘sırasının geldiğini’ tahmin etmek güç değildi. Ancak neler planlandığına dair ipuçları yeni ortaya çıktı.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, önceki gün bazı konu başlıklarını verdi; temsilde adalet için seçim barajının düşürülmesi veya daraltılmış bölge yöntemine geçilmesi; az oy alan partilere de Hazine yardımı verilmesi; kamuda başörtüsünün önündeki ‘mevzuat’ dahil engellerin kaldırılması...
Bu paket bir demokratikleşme paketi ancak ‘çözüm süreci’nden de bağımsız değil. Bu nedenle Terörle Mücadele Yasası’na ilişkin düzenlemeleri de içermesi bekleniyor. Bu yönde BDP’nin verdiği önerilerin bir kısmının değerlendirildiği biliniyor. Zaten, “terör eylemine karışmamış PKK’lıların sivil hayata dönüşü” için bazı düzenlemelerin yapılması gerekiyordu.
Ayrıca neredeyse son iki aydır gündemimizi belirleyen olaylar nedeniyle devlete yönelik bazı eleştirilerin de dikkate alındığını görebiliriz.
Seçim barajı konusunda hükümet yüzde 10’da ısrarlı. Ancak Başbakan’a sunulan alternatifler arasında “yüzde 7’ye düşürülmesi” de öneri olarak yer alabilir.
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın, “63 maddelik vizyonumuzun dışında yeni bazı konular üzerinde de çalışıyoruz” sözlerinden hareketle, pakette ‘sürprizler’in de olabileceğini söyleyebiliriz.
Bu ifadelere imza atılır mı
İngiliz The Times gazetesinde yayınlanan Başbakan Erdoğan’a açık mektup Ankara’yı rahatsız etti. Mektubun altındaki bazı imza sahipleri ‘ulusalcı’ saiklerle imza atmış olabilirdi, zira mektup zaten kendini güçlükle frenleyen ulusalcı bir kalemden çıkmıştı. Ancak Türkiye’nin mektupta anlatıldığı gibi bir ülke olmadığını çok iyi bilen isimler de vardı imzalar arasında. Şimdi bu mektubun kimler tarafından yazıldığı, bu isimlerden nasıl imza alındığı araştırılıyor.
Çünkü;
Eylemlerdeki molotof, taş, cam kırma, araç yakma gibi şiddet unsurlarını örterek “...barışçı gösterileri...” saptamasının yapılması;
“... tek suçları sizin diktatoryal yönetimine (yönetiminize) karşı çıkmak olan...” gibi ağır bir hükümde bulunulması;
Kazlıçeşme mitingi için “Nuremberg Toplanması’nı hatırlatan...”ifadesiyle Hitler göndermesi yapılması;
“... bu göstericiler sadece Türkiye’nin Atatürk’ün öngördüğü şekilde laik bir cumhuriyet olarak kalmasını isteyen gençlerdi...” gibi dogmatik bir ifadenin kullanılması;
“... beş masum gencin ölümüne neden olan emirleriniz, Strasbourg’da bir davaya dayanak teşkil edebilir.” cümlesiyle de “polisin davranışından Başbakan’a kişisel suç çıkarma” gayreti bu tip ‘insan hakları mektupları’nda görülen ifadeler değil.
Mektubu imzalayan piyanist Fazıl Say’ın, ilan sahiplerine ilişkin sadece “Biri bana sordu. Kim olduğunu bilmiyorum” demesi de kafaları karıştırdı.
Mektupta imzası olan büyük toprak sahibi İngiliz soylularını bilmem ama, sanırım Hollywood’un ünlü yönetmen ve oyuncularından bazıları fena halde tufaya gelmiş.