Cumhuriyet’in ilk döneminde halk kendisini ifade imkânını bulamamış, en fazla tek parti içinde küçük detaylarda görüş beyan edebilmiştir. Bu görüş farkları dahi zaman zaman rejim tarafından şiddet ile bastırılmaya kalkılmıştır.
Demokratik güçlerin iktidara gelmesi ancak 1950 yılında Demokrat Parti (DP) ile mümkün olabilmiştir. Bu seçimlerde DP, oyların % 52,6’sını almayı başarmıştır. Rejimin partisi % 39’da kalırken ülkedeki neredeyse tüm demokratik güçler oylarını DP’de birleştirmişlerdir. 1954’de ise DP’nin oy oranı % 57,6’ya çıkmıştır. Bir sonraki seçimde DP yine % 50’ye yakınoy almıştır. 10 yıl boyunca Türkiye her alanda devrim niteliğinde atılımlar gerçekleştirmiştir.
DP’nin 10 yıllık iktidarı boyunca birçok provokasyon gerçekleştirilmiş, ancak demokratik güçlerin bu şekilde çözülmeyeceği anlaşılmıştır. 27 Mayıs Darbesi bu nedenle yapılmıştır ve darbenin ilk sonucu demokratik güçlerin İslamcı, Türkçü, liberal vs. olarak parçalanması olmuştur. Bundan sonra DP’nin devamı sayılan Adalet Partisi (AP) % 50’yi aşan oylara ulaşsa bile Ordu ve sokak çatışmaları demokratik güçlerin gerçek anlamda iktidarı kullanmasına müsaade etmemiştir.
Bölünmüş siyaset
1960 ve 70’li yıllar boyunca şiddet sokağa taşınmış, ‘kardeş kavgası’ çok sayıda can almıştır. Siyasetteki bölünmüşlük ise alabildiğine derinleşmiştir: Ortanın sağı, İslamcılar, Türkçüler, sosyalistler, sosyal demokratlar ana fırkalar haline gelmiştir.
27 Mayıs’tan sonra Türk siyaseti huzur bulamamış, yapılan onca seçime rağmen iktidar askerin, çetelerin ve mafyanın elinde kalmıştır.
Türk siyaseti özlediği istikrara Turgut Özal ile birlikte ulaşmıştır. ANAP, 1983 seçimlerinde % 45’den fazla oy almayı başarmıştır. Özallı 8 yıl boyunca Türk ekonomisi de, Türk siyaseti de adeta çağ atlamıştır. Özal, siyasette askerin ve mafyanın rolünü adım adım azaltmaya çalışmış, Kürt sorunundan devletçiliğe kadar her alanda tabuları yıkmaya başlamıştır. Bu durum yerleşik güçleri rahatsız etmiştir ve güçlü ANAP iktidarını zayıflatmak için her yol denenmiştir. Bu yolda en büyük katkıyı ise Süleyman Demirel ile ANAP içindeki bazı gruplar vermiştir. ANAP’ın zayıflamasında ve çöküşünde bugünkü siyasiler için de altın değerinde dersler bulunmaktadır.
2. Fetret Devri
Özal’ın ölümüyle birlikte Türk siyaseti bir kez daha fetret devrine girmiştir. Fetretin ülkeye maliyeti ise soyulan bankalar, ekonomik krizler, sonu gelmez fail-i meçhuller ve insan haklarının dibe vurmasıdır. Fetretin en çok mutlu ettiği kesimler ise darbeciler, çeteler, mafya ve kendilerini devlet sanan sivil-askeri bürokrasi olmuştur
AK Parti’nin iktidara geldiği 2002’den bugüne kadarki dönemi Türk siyasetinde Menderes ve Özal devirlerinden sonra, 3. restorasyon ve atılım dönemi olarak görmek mümkündür. Siyasetteki toparlanma açısından baktığınızda bu dönem Menderes döneminden bile daha başarılıdır. Zaten hükümet başarısını büyük oranda bu birlik ve beraberliğe borçludur. AK Parti, özellikle 2011 seçimlerine kadar ortak düşmanlar karşısında demokratik güçleri tek çatı altında birleştirmeyi başarmıştır.
AK Parti, 11 yıldır iktidarda ve şimdi gücünün zirvesinde, yani en tehlikeli yerde. Bu noktada Menderes ve Özal örneklerinden dersler almak gerekiyor. Başarının birlik ve beraberlikten geçtiğini unutmamak gerekiyor. Her iktidar özünde bir koalisyondur ve AK Parti’nin gelecek başarısı da kendisini oluşturan demokratik güçleri bir arada tutma gücüne bağlı olacaktır.