BAŞBAKANIN Denizli merkez ve Acıpayam mitinglerini izleme fırsatı buldum. Halkla ve işletme sahipleriyle konuşarak küçük bir kamuoyu yoklaması yaptım.
Artık seçim sath-ı mailine girmiş bulunuyoruz. Ege’de seçim startını ilk olarak geçtiğimiz hafta Denizli’de veren Başbakan Erdoğan, kentteki ilgiden memnun ayrıldı. Peki, bu yerel seçimler Türk siyaseti için ne anlama geliyor? Ege’nin merkez sağ karakterinde bir değişim mi yaşanıyor? Denizli seçmeni üzerinden Ege’nin değişime uğrayan seçmen profilini ele almak zaruret oldu. Yaşanan değişimi yerel ve bölgesel bakış açısıyla bir başka pencereden bakarak değerlendirmek istiyorum.
Ege Bölgesi’ne genel olarak baktığımızda bölgenin karakteristik seçmen kitlesini ‘46 ruhu’ olarak kavramlaşan siyasi olguyla değerlendirmek gerekir. 1950 seçimlerinde ‘Yeter Söz Milletin’ diyerek iktidar olan DP, o konjonktürde statükoya karşı değişimin sembolüydü. Algısal olarak oluşturulmaya çalışılan; ‘Askeri vesayet yerini sivil vesayete bıraktı, her şey sandık değildir’ gibi söylemleri ve milli irade fetişizmi gibi kara propagandalar o günde aynı bugün yaşandığı gibi piyasaya sürülmüştü. Milli irade yine milli irade söylemleriyle boğulmaya çalışılıyordu.
Ege Bölgesi milli iradenin boğulması girişimlerinin hep karşısında durdu. Ege, Demokrat Parti ile bütünleşen, örtüşen bir seçmen kitlesine sahipti. Demokrat şahlanışın ana merkezi Ege Bölgesi idi; çünkü Demokrat Parti, Ege’den doğmuş bir Ege ve Türkiye hareketiydi. Ege Bölgesi de kendi içinden doğan bu hareketi en fazla sahiplenen bölge olmuştu. Sonrasında yaşanan trajediyi çok iyi biliyoruz. Türkiye kendi başbakanını sadece halkının iradesine sahip çıktığı için idam eden ülke olarak dünya tarihine geçti.
Ancak Türk siyasetinde Demokrat Parti ruhu hep diri kaldı. Türk siyasetinde etkin roller üstlendi. Bu nedenle de bu mirası herkes sahiplenmek istedi. Sonraki süreçte bu mirasın ve misyonun temsilcileri olduğunu söyleyen kadrolar, bu ruhun tam tersine duruş sergilediler. Değişimin sembolü olan Demokrat Parti’nin mirasçıları, statükonun ve derin devletin temsilcileri oldular. Bununla da yetinmediler. 28 Şubat sürecinde post modern darbenin önde gelen destekleyicileri olarak tarihe geçerken Demokrat Parti ruhuna da ihanet ettiler. 28 Şubat’ta DYP’yi içerden parçaladılar. Merkez sağı paramparça ettiler. Merkez sağ söylemlerinden uzaklaştılar. Söylemler merkez sağdan uzaklaşırken, sol ile örtüşmeye hatta statükocu anlayışı korumakta birlikte hareket etmeye başlandı.
Ama halk bu yaşananları affetmedi. Milletin değerlerinden uzaklaşan bu yapıyı sandığa gömdü. Kendisini temsil etmekten uzaklaşan, yapıyı cezalandırdı. Halkın değişim beklentisi vardı, ama umudu kalmamıştı. Bu süreçte sahneye umutları tazeleyen yeni bir parti çıkmıştı. Türkiye’nin içinde bulunduğu iklim ve milletin beklentilerini esas alan belirleyici olan lider ve kadroların buluştuğu bir yapı oluştu.
Merkez sağ ruhu adeta yeniden diriliyordu. Ancak bu yapıda o dönemde Demokrat partiye karşı yapılan bugünde yine aynı yapının temsilcisi olan merkezinde cumhuriyetçilerin bulunduğu söylem ve kara propagandaların taarruzuna uğruyordu. O günlerde olduğu gibi piyasaya; ‘yaşam tarzı, rejim, diktatörlük, laiklik ve her şey sandık değildir’ söylemleri sürülüyordu. Aslında bu rakibi boğmaya yönelik piyasaya sürülmüş içi boş gerçek olmayan söylemlerdi. Halk kaygı duymalıydı. Cumhuriyet ve laiklik elden gidiyor söylemleri ile bir korku iklimi hakim kılınmalıydı.
Ancak kara propagandalar ülke genelinde tutmamıştı. Cumhuriyet tarihlerinin en uzun süreli hükümeti işbaşında üçüncü döneminde 7 seçimden büyük bir zaferle çıkmıştı. Şimdi yeni bir seçim başlıyor. 2014 Mart ayında yapılacak olan yerel seçimlerde gözler yine merkezinde İzmir olan Ege Bölgesi’nde olacak. Ege Bölgesi’nde tarihsel süreç değişecek mi? Demokrat Parti ruhuna hangi kent daha çok sahip çıkacak? Bir sonraki yazımda da bu konuya değinmek istiyorum.