Demokrasinin hüküm sürdüğü her yerde düşmanları da peyda oluyor; bu sebeple dünyada darbeler döneminin kapandığı ileri sürülemez. Afrika’nın küçük ülkelerinden Mali’de daha geçen ay bir askeri darbe yaşandı.
Ancak yine de sabah erken kalkanın yönetime el koyduğu, Latin Amerika ve Ortadoğu yanında Avrupa’da bile -Yunanistan’da başarılı İngiltere’de başarısız- darbe girişimlerinin yaşandığı günler geride kaldı. Bir çok ülke bugün darbeler geçmişiyle hesaplaşıyor, darbecilerini yargılıyor...
Türkiye’de de 2007 yılından buyana birbiri ardına açılan davalarda başarılı-başarısız darbeler ile darbeciler ve darbe planladığına inanılanlar hesaba çekiliyor. Demokrasiye müdahaleyi aklından geçirdiğine, bunun için örgütlendiğine inanılan sivil ve askerleri yargılıyor mahkemeler...
Gelişmeler askeri müdahalelerden medet umanları caydırıcı bir etkiye sahip hiç kuşkusuz; halkın ipleri eline almasını içlerine sindiremeyenler siyasette, bürokraside, medyada varlıklarını sürdürse, zaman zaman başlarını çıkartsalar da... Darbelere gerekçe teşkil eden manipülatif olayların önü kesildiği, üstelik toplum da bu konuda uyandığı için darbe niyetlilerin işi zor...
Yine de gevşememek, katılımın kanallarını genişletip darbe heveslilerinin iştahlarını kaçıracak tedbirler almaya devam etmek gerek. Bir küçük uyarı: Bunu toplumun bütünü yerine tek bir meslek grubuna bırakmak vahim bir hata olur.
Hükümet demokrasinin kurumsal temellerini güçlendirmek için çaba gösteriyor. Bu yolda atılan önemli adımlar var. Meclis’te görüşülmekte olan ‘3. yargı reform paketi’ bunlardan biri. Bunu ‘4. reform paketi’ izleyecek.
Paketler içerisinde yer alan düzenlemeler yerinde. Yargının bağımsızlığını tahkim ederken içten ve dıştan yöneltilen eleştirileri sona erdirmeyi de amaçlıyor paketler... Düzenlemeler yasaya dönüştüğünde ülkemizin daha övünülesi bir yargı düzenine sahip olacağına kuşku yok.
Meclis’teki düzenlemelerden herkes mutlu değil; bazıları yapılmak istenenin darbeler dönemini geri getireceği iddiasını seslendiriyor. Günlerdir yazdıklarına göz atıyorum, heyecanlarını ve hassasiyetlerini anlamakla birlikte neden bu denli karamsar olduklarını anlamakta zorlanıyorum.
Darbecilikten yargılananlar arasında olağanüstü yöntemlerden umutlarını kesmemiş, intikamcı hislerle dolu olanlar yok mudur? Herhalde vardır. Ancak buradan hareketle, yargı usulünde yapılacak değişikliklerin yeniden darbelere kapı aralayacağının ileri sürülmesi tuhafıma gidiyor. Tuhafıma gitmesinin en belirgin sebebi, bu görüşü savunanların darbelere yol açan dönemlerin özelliklerini ıskalamaları... ‘Darbe’ için uygun bir zemin gerekiyor ve bugünün Türkiyesi öyle bir zemine müsait değil.
Halkı arkasına almış bir siyasi kadro ‘darbelerin antidotu’dur... Türkiye demokratik olduğu için darbeler gerçekleşmedi; demokrasi siviller eliyle sıkıntıya girdiğinde müdahaleler geldi. Kardeş kavgaları, siyasi çekişmeler, dökülen kanlar davet etti darbeleri...
Bugün böyle bir zemin mi var?
Demokrasiyi yalnızca özel yetkili mahkemelerin korumasına bırakmak akıl kârı değildir.
Ülkemizin yeniden olağanüstülükler yaşamasını istemeyenlerin yapması gereken, başka tür bir anormalliği dayatmak değil, ellerinden ne geliyorsa onunla normalleşmeye katkıda bulunmaktır.
Asker de korumasın demokrasiyi, yargı da; o görevi halka ve seçilmişlere bırakalım...