Demokrasi diye ağzımızı açtık mı mangalda kül bırakmayız ama demokrasi yaka paça alaşağı edilirken de gıkımız çıkmaz...Ta ki 15 Temmuz'a kadar. FETÖ rezilliğine karşı tek vücut, tek yürek ve tek yumruk olduk, şehitler verdik ama geleceğimize ipotek koymak isteyen, bizi bir sömürgeye dönüştürmek için çabalayanları yok ettik.
Çok partili yaşama adım attıktan sadece on yıl sonra, yani 27 Mayıs 1960'da onurlu Türk subayı kimliğini üzerinden atıp uşak kimliğini sırtına geçirenler milletin oylarıyla seçilenleri tutukladılar, uyduruk bir mahkeme kurdular ve üç kişiyi astılar.
Bahane hazırdı. "Menderes demokrasiyi ortadan kaldıracak!" Ülkeyi artık milletin vekillerinin yönetmesini içine sindiremeyen, "biz bu vatanı ayağı çarıklılardan, cahillerden kurtaracağız" gibi hiç bir anlamı olmayan prangalı laflar ederek üniversite hocalarını, hukukçuları ve öğrencileri sokaklara döktüler. Rahmetli Menderes'in öfkeyle söylediği "ben istersem orduyu yedek subaylarla bile yönetirim" cümlesini alıp kendilerine bayrak yaptılar ve bunun "büyük Atatürk'e yönelik bir hakaret olduğunu" söylemekten de çekinmediler!
Derken 1954 yılının Kasım ayında Tuzla Uçaksavar okulunda Yüzbaşılar Dündar Seyhan ve Orhan Kabibay Menderes'e karşı cunta kurdular. Daha sonra binbaşılar ve yüzbaşıların da katılımıyla çekirdek kadro oluşturuldu ve daha da büyüdü.
Ordudaki bu gelişmeler istihbarat kuruluşu MAH'ın denetiminde gelişiyordu. Daha sonra MİT adını alacak olan bu istihbarat birimi,bağlı olduğu başbakana hiç bir şey söylemiyordu! Bu arada CHP yönetimi birden şiddetleniyor ve el altından sokağı kışkırtmaya başlıyordu. Sanki birileri (!) düğmeye basmışçasına Türkiye bir anda hareketlendi! CHP kurmayları 14 Temmuz 1958'de Bağdat'ta yapılan darbeye gönderme yaparak "zalimleri yıkmak için gereken cesaret bizim ordumuzda ve gençliğimizde de vardır!" sözleriyle basının manşetlerine çıktılar.
Demokrat Partinin bu rezillikten haberi cunta kurulduktan ancak üç yıl sonra olacaktı. İktidarı devirip İnönü'ye teslim etmeye karar veren, başta General Faruk Güventürk, dokuz subayın bu hazırlığını, başarısız olunacağından korkan Yarbay Samet Kuşçu ihbar etti. Ancak Kuşçu bu ihbarı Türk devletine değil Amerikalılara yaptı!!
CIA'nin İstanbul'daki bölge sorumlusu Learson, İstanbul Emniyet Müdürü Hayrettin Nakipoğlu'nu arayarak, bir Türk yarbayın kendilerine sığındığını, Türk ordusunda hükümete karşı bir darbe hazırlığından söz ettiğini bildirerek birilerinin gelip bu yarbayı almalarını ister. Emniyet Genel Müdürlüğü 1. Şube Müdürü Nevzat Ünlüay Samet Kuşçu'yu Amerikalılardan teslim alır. İşte bu aşamada hükümet çok büyük bir hata yaparak göz altına alınan cuntacıları askeri mahkemeye gönderir. Oysa cuntacılık kangren gibi bütün orduyu sarmıştır. Uzun süren bir davadan sonra cuntacılar cezalandırılacaklarına onları ihbar eden Yarbay Samet Kuşçu 10 yıl ağır hapse mahkum olur! Diğer sanıklarsa "yeterli kanıt olmadığından" beraat eder ve görevlerinin başına döner!!
(Yarın Milli Savunma Bakanlığı Cunta Karargahı Olur!)