Mısır’da bir anayasa tartışmasına şahit olmuştum.
Biri “önce anayasa yapalım sonra seçim” derken, diğeri ise “önce seçim sonra anayasa” diyordu.
Tartışmayı izleyenler açısından makul olan ikinci görüştü. Öyle ya, yeni bir anayasa yapılacaksa, önce bunu yapacak olanların demokratik biçimde belirlenmesi gerekirdi.
Ama mesele sadece makul olanı anlama meselesi değildi.
“Önce anayasayı yapalım” diyen, çoğunluğun kendisi gibi düşünmediğinin farkında olduğu için, toplumdaki ağırlığından fazla bir etkiyle anayasa yapımında yer almak istiyordu.
Hiçbir teorik tartışma insanların içinde bulunduğu somut şartlardan, güç ilişkilerinden bağımsız değil. Demokrasi tartışması da öyle.
Türkiye’de de Mısır’da da “demokrasi sandıktan ibaret değildir” demenin, demokrasi teorisiyle ilgili olmayan sebepleri var.
Yapısal adaletsizlikle malul toplumlarda ayrıcalıklı kesimler eşitliğe kolay razı olmaz. Türkiye’de de böyledir bu, İspanya’da da, Mısır’da da...
Bu yüzden kendi toplumlarının geleceğini karartma pahasına, hak gibi gördükleri imtiyazlarını korumak için gerektiğinde darbe yaparlar, yaptırırlar. Demokrasinin sonuçlarını kabul etmek istemez onlar. Ama demokrasi çağında kolay da değildir bunu bu kadar açıktan söylemek. Özellikle de aydın olarak tanınanlar için.
Çünkü egemen söylem demokrasidir. Bu yüzden de aynı itirazı demokrasi söyleminin içinden veya en azından onunla çelişmeyecek biçimde yapmak gerekir. Bunun da en siyaseten doğrucu ve ayıp karşılanmayacak şekli, darbeye taraftar olmadığını söylerken aynı anda ona mazeret bulmaya çalışmak, demokratik olarak seçilmiş iktidarın hatalarına yoğunlaşmak ve insanlara “e bak onlar da az hata yapmamışlar” duygusunu vermeye çalışmaktır.
Mısır’ın demokratik seçimlerle gelmiş meşru liderine karşı ordu darbe yapmıştır. Mesele budur ve her şeyden önce bunun kötülüğünü tespit etmek gerekir. Demokrasilerde seçilmiş siyasi aktörler elbette hata yaparlar, hepsi yapar. Ama onların bu hataları darbeyi meşrulaştırmaz. Darbelerin gerekçesi olmaz, bahanesi olur.
Yüzde 60, 40 veya 30’la iktidara gelmiş olmanın da meşruluk bakımından bir önemi yoktur.
Serbest seçimle gelmiş olmaları yeterlidir.
Temel siyasi kararların demos ve onun seçilmiş meşru temsilcileri tarafından alındığı demokrasiyi yetersiz bulmak elbette mümkün. Daha çoğulcu ve katılımcı bir demokrasi arayışı üzerinden bir demokrasi eleştirisi yapmak da.
Ama darbe yaşanırken değil. Bir darbe olduğunda değil. Orada yapılması gereken, seçilmiş siyasi iktidarın yanında durmaktır.
Demokrasi elbette seçimlerden ibaret değildir. Ama önce odur; seçimle gelenin yönetmesidir; bu demokrasinin ilk şartıdır... Bunları anlamak için demokrasi teorisyeni olmaya gerek yok. Demokrat olmak yeterli.
“Seçimle geldik! Diye kafa tutan Mursi 3 günde gitti. Demokrasinin sandıktan ibaret olmadığını anlayabildi mi?” diyor bir milletvekili.
Ne demeli? “Siz hele önce bir sandığı kabul edin de ibaret olmayan kısmını sonra konuşalım” demenin bir yararı var mı?
Türkiye’de de Mısır’da da anlamak istemeyenler birbirine çok benziyor. Sınıflar, zümreler, ideolojiler ve söylemler de.