Nüfusu 250 milyonu bulan, bağımsızlık sonrası tarihi “askeri vesayet” altında yaşanmış bir ülkeyi, Endonezya’yı, bir yıl gibi kısa bir zaman diliminde, bugünkü “demokrasi zeminine” yönlendirmiş “çok özel siyasi bir karakter”,YusufHabibie... 17 Ağustos 1945 günü artık bir Hollanda sömürgesi olmak istemediğini dünyaya duyuran, bu haklı talebi ancak 27 Aralık 1949 günü kabul gören, dünyanın en kalabalık Müslüman ülkesinden söz ediyoruz... Yusuf Habibie, 1998-1999 yılları arasındaki Cumhurbaşkanlığı ile bu ülkenin “üçüncü cumhurbaşkanı” olarak anılıyor... Çünkü, ülkenin kurucu cumhurbaşkanı Sukarno Endonezya’yı, 1945-1967, ondan sonra gelen cumhurbaşkanı Suharto 1968-1998 yılları arasında yönettiler.
Suharto iş başına geldiğinde Sukarno dönemini “eski düzen” olarak nitelemiş, kendi döneminin ise “yeni düzen” olduğunu savunmuştu. Eskisi ve yenisiyle, Endonezya için düzen, küçük bir zengin grubun askerler ile işbirliği içinde ülkeyi talan etmesi, halkın çoğunluğunun ise sefalet içinde yaşayıp gitmesinden ibaretti...
Özellikle Soğuk Savaş yıllarında yapılandırılmış oligarşik-vesayet yönetimleri açısından Endonezya çok önemli bir örnek. Askerlerin siyasi sistemin tamamına hakim oldukları, hatta generallerin bir yanda askerlik yaparken diğer yanda sahip oldukları özel şirketler aracılığıyla servetler elde ettiği, yolsuzluk ve rüşvetin korkunç boyutlara ulaştığı bir ülke o dönemlerde.
Sukarno’nun 22, Suharto’nun ise 30 yılda korudukları bu sistemi 1 yılda yok eden ise Yusuf Habibie.
Geçiş dönemleri çok önemli
“Diktatör”Suharto’nun halkın sefalete karşı direnişi sonrasında yıkılmasıyla işbaşına gelen Yusuf Habibie’nin günümüzde başarılı bir işadamı olan oğlu İlhamA. Habibie ile bir Cakarta sabahında buluşmak keyifli bir duygu... Babası siyasette önemli işler yapmış her babanın erkek evladı gibi, hayli mütevazi ama ailesinin hizmetlerinden kaynaklanan bir gururla karşılıyor beni...
“Babam yalnız bir yıl hizmet etti ama bu ülkede o gün bugündür askerler ve siviller gerçek yerlerini aldılar. Bir yanda generallik yapıp diğer yanda şirketini yöneten askerlerden kurtulduk. Demokratikleşme, hayali bir kavram olmaktan çıktı, askerlerin siyaset üzerindeki kontrollerinin kalkmasıyla gerçeğe dönüştü. Bunun sonucunda da siyasi istikrar ve ekonomik kalkınma geldi. Özellikle son 10 yıl içinde Endonezya, yıllık ortalama yüzde 6 kalkınma hızını yakalayarak dünyanın 16’ncı ekonomisi olmayı başardı, Toplam ekonomik üretim açısından Türkiye’nin biraz önünde görünüyoruz ama kişi başına milli gelirimiz henüz 4 bin dolar düzeyinde...”
İlham A. Habibie’nin bu sözleri, aslında, Soğuk Savaş yıllarında vesayet rejimlerine emanet edilmiş bütün ülkelerin, demokratikleşmeyle birlikte yaşamakta oldukları olağanüstü ekonomik kalkınmayı, refahın tabana yayılması sürecini göstermesi bakımından önemli.
Yusuf Habibie, “Reform Dönemi” adını verdiği kendi döneminde çoğulcu demokrasinin yolunu açtı, merkezi yönetimin gücünü kısıtladı ve bir referandum sonucunda Doğu Timor’un Endonezya’dan ayrılmasını onaylayarak askerlerin sistem içinde güçlü olmasını sağlayan iç savaşın sonlanmasını sağladı.
Aslında, aynı gemideyiz
İlham A. Habibie ülkesinin gösterdiği yükselişten memnun, ama bir noktada soru işaretleri var: “Hızla yükselen ve güçlenen bir ekonominin güçlü alt yapı yatırımlarına ihtiyacı var... Eğer alt yapınız ekonominizi taşıyamazsa ciddi sorun yaşıyorsunuz...”
Bunun ne demek olduğunu Cakarta’nın “korkunç” trafiğini görünce çok iyi anlıyoruz. İstanbul Türkiye için neyse Cakarta da o... Metropolün sosyal-ekonomik yaşamında doğabilecek bir tıkanıklık, bütün ülke ekonomisini etkiliyor...
Bir de, Türkiye’de özellikle son 10 yılda gerçekleştirilen yol, havalimanı, hızlı tren ve enerji yatırımlarının ne kadar hayati olduğunu...
“Sürdürülebilir kalkınma” için Türkiye alt yapı yatırımlarını sürdürmek zorunda...
“Dostumuz” Endonezya, belli ki, bu alanlarda yaşamakta olduğu zorluklar nedeniyle, “gerçek potansiyeli” ile sahneye çıkamıyor. Üçte biri kadar nüfusa sahip Türkiye ise, yalnız sosyo-ekonomik açıdan değil, “güç” sıralamasında da onun önünde yer alabiliyor...
Endonezya notlarımı bir yazı ile daha sürdüreceğim...