Taksim platformu adına yapılan açıklamanın bazı kısımları doğru olsa bile, bu doğrular asıl niyetin önüne geçemeyecek kadar zayıf kalıyor.
Açıklamadan anlaşılıyor ki, Gezi eylemcileri, kendilerini, ‘meşruiyetini yitirmiş bir iktidara karşı, zaman ve mekan sınırlaması olmayan bir demokrasi ve özgürlük mücadelesinin eylemcileri’ olarak tanımlıyorlar.
Bence oldukça samimi ve kendisini gizleme gereği görmeyen bir tanımlamadır bu. Gençlerimizin amacı, eksik buldukları bir demokrasiye barışçıl yöntemleri kullanarak katkı sunmak ve hükümeti uyarmak değil.
Keşke mesele sadece bu olsa, sanırım, Taksim’e Bakanlar kurulu hariç , herkes çıkar ve katkı sunardı. Sebebi belli: Demokrasinin sokaktan gelecek uyarılara ve ayarlara her zaman ihtiyacı var. Ama bu ayarı abartıp, oh maşallah demokrasimiz sokaklarda inşa ediliyor filan derseniz, yanılırsınız.
Niye ve neden böyle oldu, ayrı bir mesele, istenirse onu da tartışırız; ama bana göre Gezi Cephesinin bir tek siyasi ilkesi ve mücadele anlayışı var:
Ergenekon tarzı bir marifetle gerçekleşecek ama hükümeti ve Erdoğan’ı başımızdan uzaklaştıracak bir kanlı darbeye evet; ama demokratik ilerlemenin ülke olarak büyümenin, Kürt savaşını bitirmenin, Erdoğan’ın eliyle gerçekleşmesine hayır!
Gezi eylemcileri içinde böyle düşünmeyenler ve dertleri sadece Gezi projesi olanlar bulunabilir, ama ortada onların da belli ki pek de itiraz etmedikleri veya edemedikleri, ama onlar adına yürütülen bir mücadele tarzı var. Ve bu mücadele tarzını birileri, meşruluğu kalmadığı düşünülen bir iktidara ve hükümete karşı, ‘zaman ve mekan sınırı olmaksızın’ bütün ülke sathına yaymayı amaçlıyor.
Türkiye’de ve dünyada bir anda düğmeye basılmış, ama zamanla, mücadeleyi ülke sathına yaymanın imkansız olduğu görüldüğü için, elde kala kala Taksim-Gezi kalmıştır.
Gençlerin şahane bir zamanlamayla ve bu eylemlerle demokrasimize katkı sağladığını, yazmak çok yanıltıcıdır.
Körle yatan şaşı kalkar mı desem, Hz. İsa tavrına soyunmak mı, ‘ya hükümeti devirirlerse’ endişesi ve gelecek korkusu mu desem, yoksa bilgisizlik mi bilmiyorum, ama, gençlerimizin iyi bir zamanlamayla, İslamcıların seçtiği bir diktatörün elinde çırpınıp duran demokrasiyi , ‘diktatörün’ elinden çekip kurtarmak için katkı sunduğunu düşünenlere malum medyada değil sadece, ama hükümete güya yakın olduğu düşünülen medyada bile rastlanmasına çok şaşırıyorum.
Geziye müdahale edilmese ve her şey kendi haline bırakılsaydı acaba ne olurdu?
Hükümetin, mahkemenin ve belediye meclisinin kararını tanımıyorlar, referanduma da hayır diyorlar.
Peki böyle bir zihniyeti temsil edenler, ‘Gezi Halk Cumhuriyeti’ kurulduğunda, cumhuriyetin bu yeni alanına, sadece şöyle bir dolaşıp çıkmak isteyebileceklere değil, hatta gençlerimizin bu eylemleriyle demokrasiye katkı sunduğunu yazıp çizenlere dahi pasaport ve kimlik sorarlar mıydı, bir kayıt düşüp sormak isterim doğrusu..
Bu gençlerin çoğu 90 doğumlu, apolitikler deniyor ya, ben tam tersini düşünüyorum. Bence Gezi çocukları bu ülkenin en politik sınıfı. Ve bu ne bir suç ne bir günah. Ama suç ve günah olan bu çocukların bu ülkede ne olup bittiğini bilmediklerinin iddia edilmesi. Çünkü bu iddia vahim sonuçlar yaratıyor.
Kimse onlara bir şey anlatmamış ki, ne yapsınlar filan deniliyor ya, insaf demek geliyor insanın içinden..
Ülkelerinde çoğu kendi yaşlarında elli bin gencin hayatını kaybettiğini bilmiyorlardı demek!
Sabaha karşı, Taksimde eğlenceden dönerken, uykulu gözlerle, Taksim gecelerinden arta kalan çöplüklerde satabileceği bir kağıt parçası, bir şey arayan göç ve savaş mağduru Kürt çocuklarının ve Taksimin arka sokaklarında fuhuş yapmaya zorlanan okul çağındaki Kürt kızlarının da farkında değillerdi.
Ta ki bir gün Taksime isyan için çıkıncaya kadar!
Maşallah her şeyi bir iki hafta içinde bir güzel öğrendiler.
Zamanlamaları ve yöntemleri hakikaten harikaydı.
Kürtlerle savaş ve Kürtleri inkar bitmiş.
Suriye yönetimi Türkiye’de bir mezhep savaşı çıkarmak için Reyhanlı’da kanlı bir eylemle 53 Sunni vatandaşımızı katletmiş.
Dünyadaki ekonomik krize rağmen, bir ay içinde Türkiye, yüz milyar dolar civarında bir yatırım hamlesi gerçekleştirmiş.
Siyasi bir genel af ve yeni bir anayasa konuşuluyor, buna destek sunmayacak olan partileri ayıplamaya hazır bir kamuoyu var..
Mustafa Kemal’in fotoğrafıyla , fotoğrafını yan yana taşıdıkları PKK Lideri Öcalan, Türkiye’ye ve Erdoğan hükümetine karşı savaşı sona erdiren bir manifestoya imza atmış!
Türkiye, normal demokrasilerde olduğu gibi genel kurmay başkanlarının ve kuvvet komutanlarının adını hatırlamayan bir ülke olma yolunda ciddi adımlar atıyor.
Ama gençlerimiz harika bir zamanlamayla sokaktalar.
Saf, ideolojileri olmayan, adeta yeni yüzyılın yeni mucizeleri gibi!