Kürt parti liderlerinin, medyadan köşe bucak kaçtığı o alacakaranlık yıllarından sonra, Selahattin Demirtaş’ın, sazı eline alıp türküler söylediği medya programlarına geçiş, bu siyaset için altın kıymetinde bir gelişmeydi.
Böyle bir sahnenin yaşanabilmesi için otuz yıl beklendi desem kimse şaşırmasın.
Bu bekleme süresi bir istasyon garında bir banka oturup, uzaklardan gelecek olan bir sevgiliyi beklemeye benzemiyordu tabi.
Arkasında binlerce ölü bırakan, kan ve gözyaşından ibaret, büyük acıların ve yasın yapayalnız yaşandığı o yıllarda bir Kürt siyasetçinin medyaya çıkıp bir şeyler söylemesi öyle kolay bir şey değildi.
Kürt partilerini destekleyenler, tünelin ucunda bir gün parlayacak olan bir ışığa hasret içinde umutla bekleyip durdular.
Hiç unutmuyorum, DTP’liler, Meclis’e bir dilekçe vermek ve sorunları anlatmak için başvurmuş ama başvuru kabul edilmediği için parti mensupları, Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya hareket eden otobüslere binmiş ve sabaha karşı Ankara’ya gelmişlerdi.
Bütün mesele sadece dilekçe vermek ve meclis başkanıyla görüşmekten ibaretti. Dilekçe alındı ama görüşme yapılamadı. DTP’liler Kızılay’da durumu protesto edip Ankara’dan ayrıldılar.
Şimdi o mecliste seksen vekil var.
Silahlı mücadeleyi, şiddeti ve terörü bıraksa PKK, HDP’nin siyaset yapma şansı artacak. Çatışmalı bir dönem kapanacak, HDP’nin istikameti belli olacak ve bu partiye oy veren insanlar rahatlayacak.
PKK’nın istemediği esas olarak bu, yeni başlayan çatışmaların belki de en önemli sebebi de bu.
***
Meclise bir dilekçe vermek için Türkiye’nin dört bir yanından çıkıp Ankara’ya gelindiği dönem, fazla uzak bir dönem değil. Sadece sekiz yıl önceydi..
Sekiz yıl sonra, Leyla Zana’nın geçenlerde Cizre yolunda ifade ettiği gibi, Kandil ve İmralı’yla diyaloğa geçildi, HDP heyetlerinin meclisten çıkıp önce İmralı, sonra Kandil’e yollandığı döneme girdik.
İşte bu yıllarda, ortam öylesine yumuşadı, barış umudu öylesine arttı ki, Selahattin Demirtaş sazı eline aldı ekranlara çıktı ve türküler söyledi. O sahneler her ne kadar çok eleştirildiyse de aslında bir dönemin kapandığını ifade ediyordu.
HDP’ye tanınan bu toleransı ve gösterilen teveccühü, PKK, asker ve polis cenazelerinde gördüğümüz o tabutlarla beraber toprağa gömdü.
Selahattin Demirtaş’ın sazı, yollara döşenen bombalar ve mayınlı tuzaklara çarpıp paramparça oldu. O saz bir daha zor onarılır. Selahattin Demirtaş, türkülerini söyleyecek ekran bulsa da o türküleri dinleyecek insanları zor bulur..
PKK, bir dönemi, kapattı, Demirtaş’ın sazını kırdı, sesini kıstı.
HDP’ye duyulan güveni ciddi manada sarstı. HDP’ye oy veren insanların ve daha doğrusu Kürtler’in önemli bir kesimine hayal kırıklığı yaşattı.
Elimiz kırılsaydı da HDP’ye oy vermeseydik diyenlerin aldatılmışlık duygusunu anlamak için HDP barajı aştığında pilav dağıtan CHP’li Çanakkale Belediye Başkanının başına gelenlere bakmak yeter.
PKK, özetle, seçim sonrasında bahanelere sığınarak, uzlaşma ve diyaloğu hatırlatacak ne varsa, toplumun bundan hızla uzaklaşmasını ve bu kavramlarla PKK arasında zaten bir hayli zayıf olan bağların tamamen kopmasını sağlayan kanlı eylemlere ve cinayetlere imza attı.
Bir ülkede bir ay içinde 100’ün üstünde asker/sivilin çok acımasız bir biçimde öldürülmesi, PKK’nın aslında en temel amacının, devleti 90’lı yılların zeminine çekmek olduğuna şüphe bırakmıyor.
Bedeli ağır oldu ama PKK’nın gerçek amacını anlamak için, belki de bu sınavdan da geçmemiz gerekiyordu..
Cizre’de sokağa çıkma yasağı kalktı.. Cizreliler’e geçmiş olsun diyorum, umarım bir daha böylesi günler yaşamazlar..