Diyarbakır’ da ilk Kürtçe karne sevinci yaşandı haberini görünce bu ülkenin nereden nereye geldiğini düşünmeden edemedim.
Düğünde Kürtçe türkü çaldıkları için tutuklanan gelin damat haberlerini hatırlayanınız var mı?
Peki, sarı, kırmızı ve yeşil kumaştan yöresel elbise giyen yaşlı teyzenin bölücülükten yargılandığını hatırlayanınız var mı?
Kürtlerin yaşadığı bölgeler olan Doğu ve Güney Doğu bölgesindeki trafik ışıklarının değişmesi talebini yapan bürokratı hatırladınız mı?
Hayvan dışkısı yedirilerek işkence yapılan yaşlı köylüyü hatırladınız mı?
Doğu ve Güneydoğu’da terörle mücadele adına yakılan ormanları, öldürülen hayvanları unuttunuz mu?
Terörü sonlandırmak için ölen otuz bin insanımızı unutmadınız değil mi?
Cumhuriyetin kuruluşundan başlayarak öteki sayılan Kürtleri bir sorun olarak gören bir ülke, yıllarca bu sorununu yasaklayarak ve öldürerek çözmeye çalışan bir zihniyetle yönetildi.
Hiçbir iktidar bu ateşten gömlek meselesini çözmek istemedi ya da cesaret edemedi. İktidarı kaybetmek istemeyen hükümetler elini taşın altına koymak yerine ülkede yaşanan bozuk zihniyeti alkışlamayı tercih ettiler.
AK Parti iktidarı döneminde çözüm süreci ile başlayan zihniyet değişim ile Kürtler bir sorun olmaktan çıkıp ülkenin asli unsuru olmaya başladı.
Böylesi utanç verici olayları yaşamaya mahkûm edilen Kürtlerin geçmiş ile şimdiyi mukayese etmekte zorlanmayacağı bir gerçek.
Ama Kürtler adına siyaset yaptığını söyleyen siyasetçilerin de bu gerçekleri göz önünde bulundurarak çözüm sürecini akamete uğratacak popülist politikalardan, siyasi şovlardan ve kirli ittifaklardan uzak durması gerekir.
Bu ülkede eski Türkiye’nin, statükonun temsilcisi olan ve ülkenin yararına ne varsa gözü kapalı karşı çıkmayı politika sayan CHP ile aynı çizgiye gelmiş bir HDP ne Kürt halkını temsil edebilir ne de çözüm sürecine katkıda bulunabilir.
Daha önce yazdığım HDP’nin içine CHP kaçtı başlıklı yazımda HDP’nin politik savrulmasını dile getirmiştim.
Selahattin Demirtaş’ı popülist politik çıkışları ile vitrine oynayan bir politikacı profili çizişini ilk Cumhurbaşkanlığı seçimi döneminde görmüştük. Aydın Doğan medyası elemanlarının telkinleri ile bu çıkışları yaptığı o dönem konuşulmuştu.
Dönem dönem statükocu Kemalistlerle aynı çizgiye düşen söylemlerle karşımıza çıkan Selahattin Demirtaş’ın bu çıkışları ile herkesi şaşırtmayı başarmıştı.
Ancak son dönemde paralel medyada boy gösteren Selahattin Demirtaş’ın politik savrulmalarını çeşitlendirdiğini şaşırarak seyrediyoruz.
Çözüm sürecini akamet uğraması için yaptıkları haberler, planladıkları provokasyonları ile açıkça ortaya koyan paralel yapı ile aynı söylemleri söylemeye başlaması kendisine destek veren kesimler tarafından bile anlaşılamadı.
Ancak geçen günlerde ayrıntıları ortaya çıkan bir yemek, bu savrulmaların kaynağı konusunda fikir verir gibiydi.
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın bazı gazeteciler ile Borsa Lokantası’nda buluştuğu anlar kameralara yansıdı.
Selahattin Demirtaş’ın bir tesadüf sonucu tespit edilen bu yemeği çok konuşulacak cinstendi.
Siyasetçilerin gazeteciler ile bir araya gelip yemek yediği sık ve olağan bir durum elbette. Ama hangi siyasetçinin hangi gazeteciler ile yemek yediği ve ne zaman yendiği bir araya getirilirse çok anlam çıkartılabilen bir olay haline gelebilir.
Gerek bu yemeğe katılan gazeteciler gerek ise yemeğin zamanı bu yemeği önemli kılıyor.
Demirtaş bu yemekte Mehmet Altan, Ahmet Hakan, Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin, Nazlı Ilıcak, Nuray Mert ile bir araya geldi.
Bu gazetecilerin ortak noktası ise Tayyip Erdoğan ve AK Parti ne yaparsa yapsın gözü kapalı yanlış demeleri.
Demirtaş’ın 4 eski bakanla ilgili TBMM Genel Kurulu'ndaki Yüce Divan oylamaları öncesinde bu gazetecilerle bu yemekte buluşması zamanlama açısından dikkat çekiciydi.
Bu gazeteciler Demirtaş’a HDP’nin hangi yönde oy kullanmaları gerektiği konusunda telkinde mi bulundu sorusunu akla getirmez mi?
Bu buluşma bir tesadüf sonucu ortaya çıkmıştı. Yani gazetecilerle yemekte buluşma medyadan gizlenmişti.
Yani bu yemek ilk olmayabilir. Daha önce de Demirtaş bu ekip ile yemekte bir araya gelmiş olabilir.
Ülkede her önemli olayın arifesinde bu ekip Demirtaş’ı yemeğe davet edip telkinde bulunmuş olabilirler.
Bu gazeteci listesine baktığınızda son dönem paralel medya boy gösterip onlarla aynı söylemleri söylemeye başlayan Demirtaş’ın paralel medya kılavuzunun Nazlı Ilıcak olduğu anlaşılıyor.
Türkiye’de politik sürecin Kürtler açısından, özelikle çözüm süreci açısından hayati önem taşıdığı bir dönemde HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın kılavuz olarak Nazlı Ilıcak’ı alması nasıl bir fayda sağlar?
Demirtaş’ın kılavuzu Nazlı Ilıcak olursa yolu çıksa çıksa Pensilvanya’ya çıkar.
Peki ya Kürtler ve çözüm süreci ne olur?
Bu ülkeye karşı darbe girişiminde bulunmuş bir yapının Kürtler ve çözüm sürecine katkısı olur mu?