Selahattin Demirtaş bundan on yıl önce "kaseti yeni çıkmış pop starı" gibiyken nevruz meydanlarında, Diyarbakır'da mitinglerinde herkesten çok alkış alır, sahneye her çıktığında kalabalıklar arasındaki kimi genç kızlar "ay ne yakışıklı değil mi yaa!" deyip gülüşürlerdi.
Bu popülariteyi "özgür Kürdistan davasını sulandırma" olarak gören PKK'lılarla "örgütün gençlere cazip gelmesi için gerekli" bulan PKK'lıların tartışması gerçek durum açısından naif bile sayılırdı.
Sonuçta Demirtaş'a çevrilen spotlar yüzünü ne kadar parlatırsa parlatsın ışığın gölgelediği yerde PKK'nın açtığı kocaman bir kan çukuru vardı ve Demirtaş da kandan beslenen aynı yapının umutsuz piyonlarından biriydi.
Terör örgütüyle ilişkisi bugün olduğu gibi o gün de gayet netti. İdeolojik olarak da organik olarak da netti.
Üstelik "duygusal" bağlarla da bağlıdır oraya. Zira abisi Nurettin Demirtaş halen PKK saflarında Türk askerine karşı -onların deyimiyle- "ölümüne savaşmaktadır".
Hal böyleyken ana akım TV kanallarında saz çaldırdılar Demirtaş'a. Şirinlik muskaları taktılar. Pek çok ünlü ve beynelmilel ağız hak edilmemiş iltifatlara boğdu onu.
O da marifeti kendinden bilmiş olacak ki çabuk girdi havaya.
"Öcalan'ın heykelini dikmekten" bahsetti, "Kürdistan'ın özgürlüğünü ilan" etti, "PeKeKe terör örgütü değildir" bile dedi.
Cüreti gibi egosu da boyunu aşmıştı.
Şehitler gelirken...
PKK sivilleri katlederken...
"Türkiye partisi" kamuflajına bürünen HDP hendek-barikat başında özerklik ilan edip çocukları üçer beşer dağa kaldırırken...
Demirtaş espri üzerine espri patlatıyordu.
Sonra havasını fos diye aldılar.
Kandil'deki "kart" teröristler, yerine oturtulan terör örgütünü perdeleyen sihirbaza "fazla öne çıktın sen, ukalalık yapma" diye fırça attılar.
6-9 Ekim Kobani kalkışması ve diğer örgüt iltisakı dolayısıyla tutuklandığında da ne parti teşkilatı ne HDP'ye oy veren seçmen arkasında durmadı.
Ziyaretine karısından ve HDP'nin oyuna göz diken CHP'lilerden başka giden olmadı.
Pervin Buldan'ın yanına, Selo'nun yerine oturan Mithat Sancar bile laf söyler oldu dünün popülerine.
Şimdi çıkmış aynı Demirtaş, yediği onca kanlı naneye bakmadan, PKK'dan talimatla sokak çağrısı yaptığını unutmuş gibi "PKK'ye silahı ancak ben bıraktırırım" diyor.
Sanki sözü Kandil'de geçiyormuş gibi.
Sanki PKK "silahı bırakıyorum" demiş de Seher'in Selo'su silah teslim alacakmış gibi.
"Yiyene" tabii.
Zira Demirtaş'ın sözünün ne sahada ne masada ne İmralı'da yeri var.
Sözünü dinleyen yok.
"Sorunu Mecliste hukuk çerçevesinde çözeceğiz" diyor.
Aynısını "masanın adayı" Kılıçdaroğlu da diyor.
İyi de kanlı organizasyonunun senkronizasyonun şefleri...
Ortadaki sorun terördür.
Ve terörü öncelikli olarak asker, polis ve savcı temizler.
Zaten ülkedeki terörist sayısı 100'ün altına düşmüş.
Onlar da silah bıraksa ne olur bırakmasa ne olur.
Teslim olan olur, olmayan kendini sarı torbada bulur.
Bunca göz boyama çabanız ne onları ne masayı kurtarır.