Yazının başlığındaki 'deli' kelimesinin yerinde kullanılmadığı hemen anlaşılabilir, ama, ısırganlıklarıyla bilinen bir 'dört ayaklı'nın adını kullanmak kalemime yakışmadığı için, ondan kaçınıldı.. Gerçi, hem o ısırgan dört ayaklılar, hem de 'deli' denilen iki ayaklılar konusunda, tedbir olarak, kötek göstermek de geçerli çarelerden birisi olabilir..
Çünkü, o '4 ayaklı'lar köteği görünce, çekinip kaçarlar; 'deli' denilenler ise, eli kötekli birisini görünce, kendi köteğini saklarmış..
Dünya bugün, tam mânasıyla, bir 'deli' tarafından efsunlaşmış, 335 milyon nüfuslu bir 'gücetapar' toplumun da çılgınlığını normal olarak görmeye başlamış.. Amerikan toplumu içinde, elbette insaf sahipleri de vardır, ama, o toplumda yetişkin insanlardan 210 milyon kişinin, internet aracılığyla bu 'çılgın'ı benimsediği açıklanıyor. Ve o da dünyada, nerede, hoşuna giden bir mekân varsa, hepsine sahip olmak isteyen ve 'aklî mekanizması', kontrolden tamamen çıkmış ve 'emsali olmayan bir harika başkan' diye alkışlanan bu kişi, 'Ukrayna- Rusya Savaşı'nı bitirmek konusunda Putin'le yaptığı tlf. konuşmasında sözlü olarak anlaştığını söyleyebiliyor.. Bununla yetinmeyip, bu zamana kadar, Amerika'dan aldıklarının bedelinin de Ukrayna tarafından ödenmesi gerektiğini söyleyebiliyor.. Ukrayna'nın savaşta yenilmesinin Amerika ve Batı dünyanın yenilmesi ve Rusya'nın galip olması durumunda Avrupa'nın güvenliğinin de tehlikeye düşeceği hesabında olan ve bunun için, üç yıla yakın zamandır, Ukrayna'ya en ileri silahları vererek Rusya'yı geri çekilmeye zorlayan Amerika ve müttefiklerinin verdikleri onca silahlar ve yapılan 100 milyar dolar'ı aşan maddî yardımların, şimdi Ukrayna'dan geri istenmesi son derece ibretlik bir durum.. Trump Amerikası, Rusya'yla ilişkilerini düzeltmek için, kimbilir, daha başka hangi ülkeleri veya güç odaklarını da Rusya'nın önüne atacaktır.. Ki, daha geçen sene Trump'ın, seçim konuşmaları yaparken, 'NATO üyesi ülkelerden üyelik borcunu ödemeyenlerin Rusya tarafından işgal edilebileceğinin 'yeşil ışığı'nı gösterdiğimiz zaman, o ülkelerin bizim kucağımıza yine ve nasıl atıldıklarını görürsünüz ..' diyecek kadar entrikacı bir kişi olduğu belliydi..
İşbu Trump, şimdi, Ukrayna-Rusya Savaşı'nda insanların ölümünden acı çektiğini de söylüyor.. Bu savaşın başladığı ilk aylarda, (şimdi veliahd de olan) bir İngiliz prensi de, 'Ukrayna ve Rusya halklarının Hristiyan olduklarını ve bu savaşın Avrupa'ya yakışmadığını, Ortadoğu ve diğer Doğu toplumlarında olabilecek bir savaş olduğunu' söylememiş miydi?
Şimdi, Trump da aynı noktada.. Kendi dünyalarından insanların savaşta ölmelerine razı olmuyor; ama, Gazze'de, Filistin'de ve bütün Orta-Doğu'da, Cehennem oluşturacakları tehdidi savuruyor.. Hattâ, dünkü Amerikan haber merkezleri, 'İsrail ve Amerika'nın İran'ı da Gazze'ye benzetmek için saldırı planları ve hazırlığı içinde olduğu'nu yazıyordu.. Trump'ın, 'Ya, bir kağıdı imzalayıp vereceksiniz, ya da yok edilmeyi kabulleneceksiniz..' dediği İran medyasına da yansıyor.. Çünkü, Ortadoğu halkları içinde, siyonist İsrail rejiminin yahudi halkı hariç, diğer bütün halklar yüzde 90'ı aşan derecede, müslümanlardır; onlar öldürülebilirler..
*
Ama, başka toplumlar bu zorbalığa teslim olsalar bile, dünyaya 'Allah'u Ekber!' sadâsıyla seslenen İslâm Milleti de, bu zorbalık ve çılgınlığa teslim olacak mı?
Bizim kendi inancımızı, İslâm'ın savaş ahlâkına göre geliştirip, her türlü meşrû' mukavemet imkân ve silâhını devreye sokmamız gerekmiyor mu?
Ama, bu, nasıl olacak? Bu 'çılgınlık' karşısında hep, çalıyı mı dolaşacağız; yoksa, kendi savunma gücümüzü en yüksek derecede 'hazır ol' durumuna mı geçirmeliyiz?
*
Bu hassas dönemde, yine Arab rejimlerinin suçlanması yoğunlaşıyor.. Bir kısım insanlarımızın diline de 100 yıldır pelesenk olduğu üzere, son günlerde yine arab rejimlerini ve hattâ 'Arab' halklarını aşağılama kampanyasına ağırlık verenlerimizin sayısı giderek artıyor.
Şimdi gerçi, 'Gazze, ilelebed Gazzelilerin olacak' diyoruz..
Ama, unutmayalım, 1850'lerde Girit İsyanları patlak verip, onun arkasındaki Avrupa Düvel-i Muazzamasının, büyük/ güçlü devletlerinin desteğiyle Osmanlı'yı derinden derine meşgul eden bir kerteye gelirken, Müslüman halkımızın hançeresinden yükselen 'Girit bizim cânımız, fedâ olsun kanımız..' şiarlarına rağmen, Girit gitmiş ve onu 500 küsur yıllık vatan olan bütün Balkanlar'ın da elden çıkışı takip etmişti.
O yıkılıştan sonra Müslümanlar olarak birliğimizin aslî mekanizmasını da kaybettik..
(Hatırlayalım, İstanbul Dâr-ul'fünûnu'nun / Üniversitesi'nin 2. Meşrutiyet yıllarındaki reisi/ rektörü olan 'Feylesof' lâkabıyla meşhur Rıza Tevfik, 1911'de Londra'ya gider.. Daha önce Osmanlı'da uzun yıllar sefirlik/ elçilik yapmış ve çok iyi Türkçe de bilen eski dostu Lord Nicolson'la da buluşur.. Nicolson, 'Feylesof'umuza, 'Rıza Tevfik biz size, o kadar yardımları, Meşrutiyeti ve Kanun-ı Esâsî'yi (Anayasa'yı) ilân edin..' diye değil, 'Hılafet'i kaldırasınız diye vermiştik..' der..
Hılafet'in İslam Birliği ideallerine uygun olarak -hele de son asırlar boyunca- devreye girmediğini hatırlatan Rıza Tevfik taaccüb ederek, 'Lord cenapları, İngiliz devlet-i fâhimânesini ı Hılafet niye bu kadar ilgilendiriyor ki?' diye sorar.. Nicolson da, 'Rıza Tevfik, biz Malaya'dan Hind ve Afrika içlerine kadar 100 milyonlarca Müslümanı itaatimiz altında tutmak için her yıl milyarlarca İngiliz lirası harcıyoruz, yine kontrolü istediğimiz gibi sağlıyamıyoruz; ama, sizin İstanbul'daki 'Halife-Sultan'ınız, her yıl, bir hey'et oluşturup, dünyanın her tarafındaki Müslüman kitlelere bir Hâfız Osman hattıyla yazılmış Kur'an, bir de 'Selâm-ı Şahâne' gönderiyor ve o 100 milyonları itaat altına alıyor.. Biz işte bu gücü kırmak istiyorduk..' der.. Ve, o konuşmanın üzerinden henüz 12-13 sene geçmekteyken, o korkulu rüya bertaraf ediliyor; 100 yıl önce..
Bugün de bir İslâm İşbirliği Teşkilatı var, ama, ne işe yarıyor? 30 yıl öncelerde, Bosna trajedisi yıllarında 250 bine yakın insan sırf Müslüman oldukları için katledilirken, ne işe yaradıysa, işte ona..
*
Ama, umutsuz olmaya gerek yok.. Bakınız, hangi sebeplerle okursa olsun, Amerikan desteğiyle ayakta duran Ürdün Kralı 2. Abdullah bile, Gazze'lilerin 'tehcir'ine / zorla göç ettirilmesi planına karşı, Trump'a hayır diyebildi; hem de çağrıldığı Washington'da.. Fiilen Mısır'ın başkanlığını deruhde eden A.Fettah Sisî bile, 'Trump'la görüşebilirim, ama, Gazzelileri yerlerinden etmek için olacaksa, gitmem!' diyebiliyor..
Evet, bu gelişmeler İslâm Milleti'nin toptan ayağa kalkmasına yol açabilecek olumlu işaretler; inşaallah..
*