Cumhurbaşkanlığı seçimi sadece bir mevkiye birini yerleştirmekle sonuçlanacak gibi görünmüyor. Türkiye’nin dünya üzerindeki yerine göre bir yapı oluşturulacağa benziyor. Seçimler genelde yeni bir yapı oluşturmaz, var olan yapıyı kimin yöneteceğini belirler. Seçilenler de kişiler değildir partilerden biridir ve aynı zamanda yönetimin bu kişinin seçilmesini istemesini gerektirmektedir. Bu da sonucu belirler. Bu nedenle aday, halkın hiç tanımadığı biri olabilir ya da bu zatın partiye bağlılığının nereden kaynaklandığı bilinmiyor olabilir. Mesela aday kişi gençliğinde sol bir militan olabilir ama muhafazakar bir partiden seçilebilir. Çünkü amaç genelde bir görüşe hizmet değil kişinin kendisini önem verilen bir mevkiye taşımasıdır. Katılacağı yeri bazen de başka yapılar belirler. Seçim öncesi bazı sermaye sahiplerinin büyük para yardımı yaparak siyasete soktuğu kişiler vardır ve bunlar buna göre davranırlar. Bu sözlerim seçimlerin önemsiz olduğu anlamına gelmemelidir. Ancak seçimler kişileri değil bir düşünceyi iktidara taşır. Bu düşünceyi temsil eden kişi siyasi hareketin lideridir. Her seçim de aynı anlamı taşımaz, önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimi ülkemizin dünya üzerindeki yerinin halkın tepkisine neden olmadığı anlamını taşıyor. Cumhurbaşkanı ülkedeki bir görüşü değil devleti temsil eder. Bir parti devletin tamamını kapsamadığı için bu kişinin de sadece bir partiyi temsil ettiği düşünülemez.
***
Bu şu anlama gelir: Yapılan seçim sonuçları halkın düşüncesini tam olarak kapsamayabilir ama ülke şartlarına göre oluşan bir düşünceyi temsil eden yapıyı destekler. Buradan şu sonuçlar çıkar: Bir ülkenin sadece devletinin görüşlerine göre yönetildiği gerçeğin örtülü bir ifadesidir. Çünkü dünya şartları bu ülkenin yerinde ve eğiliminde belirleyici rol oynar. Eğer bu şartları göz önüne almaz, kendi siyasi ve kültürel eğilimlerinize uygun davranırsanız dış müdahalelerle karşılanır ve kaybetme ihtimalini yaşarsınız. Mesela çevremizdeki ülkelerden hiçbirine karşı sorun yaratacak bir politika izlemeyiz derseniz en az bir güce karşı tavır almış olursunuz. Çünkü çevremizdeki ülkeler dünya üzerindeki yerlerini kendileri belirleyecek güçte değildir. Bizim şöyle bir görüşümüz var: Bir ülkenin sınırları çizilmişse ve bayrağı varsa, kendi vatandaşları yönetimde rol almışsa bu ülkenin davranışlarını kendisi belirler deriz. Oysa büyük güçler bu ülkeleri yola salınmış taşlar olarak görür ve onu temizlemekle işe başlar. Türkiye son zamanlarda kendisini de bir taş gibi görenlerin yanıldığını göstermeye çalışıyor ve bazı bölge ülkeleriyle ve güçleri ile birlikte olmak istiyor. Yani fetih yerine dostluk kavramı getiriliyor ve dünya şartlarının buna elverişli olduğunu görüyor. Oluşacak bu güç saldırı amacı taşımayacak ve fakat savunma gücü aşılamayacak ve saldıranın kaybı kazancından çok büyük olacaktır, anlamındadır.
Bu nedenle seçimlerde kazanan kişi ya da parti değil ülkenin hangi konumdan yana olacağı önemlidir. Türkiye kurulduğu zamanda büyük bir zafer elde etmiştir. Bu zafer inanıldığı gibi askeri değil siyasi ve akli bir zaferdir. Bugüne kadar kimseyi rahatsız etmemeye çalıştık ama bugün karar verebilecek bir yapıya kavuşacağız ve gücümüzü göstermek yerine insanlığa nasıl hizmet edileceğini göstereceğiz. Bu görüşüm birçok kişiye ters gelebilir. Onlar başarının karşı tarafı savaşarak yenmek olduğunu düşünseler bile ben , dünyanın bir akılla yönetilmesinden yanayım. Kimse diğerlerini köle gibi kullanmayacaktır.