Bir ülkenin iktidarı ya kurulu bir düzeni, ya da belirli bir hedefi ve bunu gerçekleştirecek biçimde eğitilmiş bir idaresi olan yapıyı yönetir. Bu durum yaratıcılık gerektirmez, sadece işleyen düzeni iyi bilmek ve bunun sürmesini sağlamak yeterlidir. Yönetimde başarılı olmak için şartlar gerektirdiğinde ufak değişikler yapılması ile sağlanabilir.
Ancak durum her zaman böyle değildir. Ya yeni bir dünya düzeni kurulmaktadır , ya da içerde var olan düzene karşı ciddi bir muhalefet oluşmuştur. Şu anda ülkemiz düzeni eski esaslarla korumaya devam edemez. Bu sadece bizim isteğimiz değil dün- yadaki şartların gereğidir.
Mesela dini değerlere bakış açımızdaki değişme,hatta yaşam tarzımızda eskiden olduğu gibi sadece batıyı örnek almaya çalışmamak , bizim isteğimizin bir sonucu değil aynı zamanda dünya şartlarındaki değişmenin de önümüze çizdiği bir yol haritasıdır. Türkiye eskiden olduğu gibi sınırlarımızın içinde hapsolmuş bir şekilde yaşamayacak şeklindeki açılımını da sadece Batı için yapmayacaktır. Türkiye , geçmişte dünyanın etkin güçleri tarafından kendilerine hizmet edecek şekilde çizilmiş olan siyasi sınırlar içinde kalmış ve bu durumu korumayı bir görev saymıştır.
Şimdi yeni bir dünya düzeni kurulmaktadır. Eskiden çizilen siyasi sınırlar aynen korunsa bile bu sınırlar bir hapishane duvarı gibi olmayacaktır ve bu değişim en çok Türkiye için söz konusudur.
Türkiye’deki değişimi doğru anlamak ve bölgenin yeni durumunu tahmin edebilmek için yeni dünya düzeni hakkında tahminde bulunmak gerekir.
Dünyada silahlı kuvvetler artık belirleyici güç olmayacaktır. Bu askerliğin anlamsızlaşması değil ikinci sıraya çekilmesidir. Yeni bir iktisadi düzen kurulacak ve yeni yakınlaşmalar ya da rekabetler bu alanda olacaktır. Önümüzdeki dönemde belli yerlerde din farklılıkları ya da soy farklılıkları nedeniyle olaylar çıkabilir. Bunlar görünen sebeplerdir fakat asıl hedef yeni düzenin inşa ediliyor olmasıdır.
Yeni dünya düzeni ülkemiz aleyhine görünmüyor. Bu tarihi şartları doğru kullanırsak sadece ülkemize değil insanlığa da hizmet etmiş oluruz.İktidarın bugünkü politikalarını gericilik olarak algılamak çok yanlıştır. İzlenen politikanın ana istikameti doğrudur ama bazı hataları vardır ve her şeyin dört başının mamur olması da beklenemez. Asıl sorun muhalefetten kaynaklanmaktadır. Onlar dünyadaki büyük değişimi göz ardı ediyorlar ve geçmişte kurulan düzenin en iyi idare olduğunu düşünüyorlar.
Bugün muhalefetin dünyadaki köklü değişimi ve bunun ülkemize etkilerini tartıştığını görmüyoruz. Mesele CHP, her şart altında silah kullanmamızı istemiyor, MHP ise en küçük bir sebebin çatışmaya dönmesi gerektiğini düşünüyor. Bugün yapmak zorunda olduğumuz şey ne bir boks maçıdır ne de bir güreş. Yani savaşta galibiyet peşinde değiliz. Aksine bölgede ezilenleri koruyacağımızı söyleyeceğiz. Bu hiç silah kullanmama anlamına gelmez ama amaç kahramanlıkla karşı tarafı yenmek değildir. Hatta o orduyu yanınıza bile çekmeye uğraşabilirsiniz.
Bu gün, bu çatışmalar Suriye ile sınırlı kalacak gibi görünmüyor. Bölgede bir mezhep çatışması da olabilir.Aynı soy ve kültürden gelen kitleler birleşmeye çalışabilir. Kürtler buna dahil değildir. Çünkü Türkiye bir ırk devleti değildir ve Kürtler bizdendir.