Başbakan May'dan sonra, Almanya Şansölyesi Merkel'in Ankara ziyareti, bundan öncekilerden daha fazla mana barındırmakta.
Uzun süredir, suskunlukla Türkiye'deki durumları dışarıdan seyreden Batılı müttefikler, Türkiye'nin yeni dünya dizaynındaki konumunu giderek daha fazla görmeye başladı.
Rusya ile geliştirilen ilişkiler, hatta Suriye'nin geleceği konusunda Rusya - Türkiye - İran üçgeninin siyaset üretmesi, Avrupalı güçleri harekete geçirmeye başladı.
Elbette burada, ABD seçimlerinin sonucunu bekleme modu da vardı. Çünkü küresel dengeleri, bu seçim sonucuna göre, devreye girecek yeni stratejilerin etkileyeceğini bilmekteler zaten.
Bu süreç içerisinde ısrarla Türkiye'yi dizayn etme çabası ile karşı karşıya kaldık. 15 Temmuz kalkışması da, bu merkezlerce yardım ve yataklıkla süslendi.
Türkiye'deki referandum sürecinde "ders verir" nitelikte olan niyetlerin beyanı da, bu geniş konsept çerçevesinde ele alınmalıdır.
Merkel; hem Avrupa Birliği'nin geleceği için, hem de kendinin coğrafyadaki çıkarları için, ısrarla dizayn edeceği Türkiye beklentisindeydi. O nedenle, PKK gibi terör örgütü üyelerini barındırmaya devam etti. Onun için, FETÖ'nün firari üyelerini korumaya aldı. Onun için, Türkiye aleyhinde konuşan gazeteci titrli hainleri, üst düzey kabullerle itibarlı göstermeye gayret etti.
Şimdi mesele çok ciddi!
Türkiye "frekans değiştirmekte" yada şöyle söyleyelim "frekansını kendi belirlemekte".
Almanya; hep kendini Türkiye'nin içinde bulunduğu coğrafyanın esas patronu olarak gördü, hatta ABD tarafından da bu konumu desteklendi uzun süre.
Türkiye şimdi kendine göre frekans belirliyor ve kendi çıkarları doğrultusunda strateji üretmekte. Suriye konusundaki tutumu, bunu ispatlayan niteliktedir.
Elbette Almanya akıllı ve büyük devlet. Çıkarları ile hareket etmesi doğrudur. Lakin müttefiklik ve dostluk konusunda, sınıfta kaldığını da giderek daha fazla anlayabiliyoruz.
Şimdi yeni dünya dizaynı dönemine ve kaotik savaşların bol olduğu evreye girmiş durumda dünya.
Türkiye; beklentilerin tam tersi, süreci iyi kurgulamakta ve bu dar köşeden çıkmanın siyasi alt yapısını işlemekte.
Artık alışılmış ittifakların yerini, çıkarların konuştuğu ikili ve üçlü ittifaklar almaya başladı. Bu anlamda dünya, yeni ilişkiler sistemine girmiş durumda. Şimdi, "kimin yeri nerede, kim kiminle daha startejik ittifaklar içerisine girecek" sorusu, esas sorudur. Almanya için bu, önemli bir dönüm noktası. İngiltere AB'den çıkarak, siyasi olarak zayıflattı birliği. İngiltere'nin, Orta Doğu'da yeni ve farklı renklerdeki konumu, Almanya'yı pek derinden ilgilendirmekte. İşte İngiltere Başbakanı sonrasında Merkel'in gelişi, bu anlamda da içerik barındırmakta.
ABD Trump'la birlikte, İran'ı köşeye sıkıştırmanın peşinde. "Bu durum, bölgedeki hangi dinamikleri etkileyecek" sorusu, önemli soru! ABD, İran'ı hedef haline getirirse, bunun sonuçlarının pek parlak olmayacağı aşikardır. Böyle bir karmaşık ortamda ise Türkiye'nin konumu, olağanüstü anlam taşımakta.
İşte Türkiye'nin; kime destek vereceğini belirlemesi ve konulara göre aldığı tavırlar, Almanya için bir anlam ifade ediyor. Burada Dolar'ın geleceği, Euro'nun geleceği, altının durumu, ciddi sorulardandır.
Bölgesel aktörlerin bağımsız, sadece kendi çıkarları doğrultusundaki tutumları, ileride "esas patronun" kimliğini belirleyecek niteliktedir.
ABD giderek daha fazla tartışılan bir döneme girdi. Bu onun dünya üzerindeki etkisini de yakinen ilgilendirecektir. Patronluğun, küresel güç standartlarının giderek değişeceğini öngören stratejistler, Türkiye'nin bu kriter içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini, boşuna söylememekteler!
Merkel'in, halen bölücü gruplar üzerindeki oyununun devam ettiği aşikardır. Zaten Türkiye ziyaretinde, ısrarla muhalif pozisyonda konuşurken, net olarak bölücü güçleri kastettiği bellidir. İşin zor kısmı; bu görüntüye, ülkenin gerçek muhalif güçlerini de kullanmasıdır.
Net olarak gözüken şey şu; dünya değişmekte, alışılmış güç merkezleri ya zayıflamakta ya da yeni ittifak arayışı içerisine girmekte. Bu yapılırken, ülkesine ait ordu ve askerini değil, beslediği terör örgütlerini sahada zinde tutacaktır. Bu ise; giderek medeniyetlerarası çatışmayı, savaşa dönüştürecek içerik kazanmaktadır.
Türkiye'nin kalıcı güce sahip çıkması için, içerideki ayak bağı olan sorunların top yekün masadan kalkması gerekiyor. İşte ülkeyi idare etme biçiminin değiştirilmesi referandumu, bu bağlamda daha fazla anlam taşımaktadır. Türkiye'nin geleceği, bölge ve dünyanın geleceği açısından da hayatidir. Onun için, bu süreçten Türkiye'nin zaferle çıkması şarttır...