Evvelki yıl Temmuz başıydı. Yazıya şöyle başlamışdım:
“Temmuz ve Ağustos insanlar için sıcakdan kavrulma, gazeteler içinse laf kıtlığında asma budama aylarıdır.”
Sebebine gelince haberler tavsar ve pek bir şey cereyân etmeyince de sayfaları doldurmak tedrîcen mesele hâline gelmeğe başlar.
Bu böyledir ama bugün de konular öylesine üst üste geldi ki ancak birkaçına kısa notlar tarzında değineceğim.
Önce bâzı meslekdaşlarımın affına sığınarak üç ufak düzeltme:
“SalonsalOmanje” diye bir lakırdı yokdur. Hem yemek hem oturma odası anlamına gelen o Fransızca sözün doğrusu “salonsalAmanje”dir, “salon salle à manger” yâni.
Nitekim birtakım yurddaşlarımızın aklına uyarak “püyono” da demiyoz, “piyano" diyoz, di mi?
İki, “Aklıselim olmak” denilmez “aklıselim (sağduyu) sâhibi olmak” denilir.
Üç, “Acziyet” diye bir kelime yok, “aciz” var.
Atlara kıymayın, Vicdansızlar!
Büyükada ve Heybeliada’daki faytoncuların atlarına ettikleri eziyet çocukluğumdan beri içimde yaradır.
O zavallı ve açlıkdan çoğunun kadîdi çıkmış hayvancıklara vurulan kırbaçlar, ağır yükden yere yığıldıkları zaman atılan tekmeler, kelimenin tam mânâsıyla bir alçaklıkdır!
Birkaç yıl önce bu yüzden az kaldı fecî bir dayak yiyordum.
Öyle ki bu mendeburların arasında atının dilini kesenler dahî var!
Şimdi bu içler acısı durum çok şükür başka İstanbulluların da canına tak etmiş ki bunun önlenmesi için belediye üzerine baskı oluşturmak üzere harekete geçmiş ve bir inisiyatif grubu teşkîl etmişler.
Kendilerini ayakda alkışlıyor ve bütün kalbimle desteklediğimi bildirirken içinde bir zerre merhamet hissi taşıyan tekmil okuyucularımı da bu çabalara katılmaya dâvet ediyorum!
KONTAKT ADRESİ:
Ayşe Özen (Ulaşım Koordinasyon Merkezi/UKOME), tel.: 0532 - 674 91 65
Lütfen!!!
Namaz ‘deluxe’
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız “umûmî arzu üzerine” bundan sonra kış saatine geçilmemesi ve hep yaz saatiyle devâm edilmesi için Meclis’de teşebbüse geçecekmiş.
Çünki bu yüzden bâzı vatandaşların “psikolojisi bozuluyor” imiş.
“Umûmî arzu” ise bir bakanlıkda çalışan bir memûre hanımın dilekçesi!
Bunu okuyunca da benim psikolojim bozuldu!
Eğer bu karar, bâzı “hınzırlar”ın ileri sürdüğü üzere “Mekke-i Mükerreme” ile aynı saatlerde namaza durabilmek içinse böyle bir isteğe ancak “ilkellik” denilebilir!
Yâni şimdi buna göre Mısırlının, Cezâyirlinin, Faslının, İranlının, Türkistanlının ve ilâveten dünyânın dört bucağına yayılmış Müslümanların namazları “ikinci sınıf” mı oluyor? Buna karşılık Suûdîlerinkiyle bizim namazlar “deluxe” kategorisine mi girecek?
Sayın Bakan eğer sırf bir cins kabasofu tâifesine yaranmak için böyle bir mürâîliğe teveccüh ediyorsa ona söylenecek tek laf “Allah ıslâh etsin!” olabilir.
Ama uygulamaya geçmeden önce çevresindeki (varsa!) aklı başında kimselere, bundan böyle Moskova’yla aramızda bir, Batı Avrupa’yla iki ve Londra’yla üç saat farkı olmasının ekonomik bakımdan bize kaça mâlolacağını bir zahmet sorup öğrenmesini istirhâm edeceğim!
Ayrıca, hâlâ aklı ermediyse, diplomatik haberleşme tekniği bakımından Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun görüşünü almasında da ben şahsen fayda mülâhaza ederim.