ABD’nin ticari ve ekonomik savaşı dalga dalga bütün dünyaya yayılıyor. Başkan Trump her sabah kalktığında yeni bir ülkeye yaptırım kararı açıklıyor.
Ekonomik yaptırımların siyasi bir maksada dayandığı malum. İran’a, Rusya’ya veya Türkiye’ye yaptırım uygulamak siyasi kavganın bir parçasıdır.
ABD’nin Filistin’e uyguladığı yaptırımlar da Kudüs kararının bir türevi olarak görünüyor. Kimi ülkelere yapılan mali yardımlar kesiliyor, kimi ülkelere vergiler artırılıyor.
İşin ilginci bütün bu yaşananlar ekonomik olmanın ötesinde siyasi hesaplara, siyasi hesaplar ise dini saiklere dayanıyor.
Geçen gün Başkan Trump ve Yardımcısı Pence’in katılımıyla gerçekleşen Evanjelist şov, bu dini anlayışın ABD yönetimi üzerindeki derin etkisini gözler önüne seriyor.
Din-devlet ilişkilerinde karşılıklı etkileşim çok şaşırtıcı bir durum değil. İspanya, Polonya veya İtalya’daki Katolikliğin devlet üzerinde çok etkili olduğu bilinen bir gerçek. Protestanlığın veya Ortodoksluğun da etkili olduğu ülkeler ve iktidarlar var.
En katı laik ülkelerde bile siyaset ile din, dini kurumlar ve dini topluluklar arasında belli düzeyde bir ilişki var.
Burada sorun, dini ütopyaların veya farklı dini anlayıştaki marjinal grupların kendi ütopyaları için devleti kullanmaya başlamasıdır.
Evanjelistlerin devlet aygıtını kullanarak dini ütopyalarının peşinde koşmasıyla, DEAŞ’ın silah ve terör üzerinden benzer hayallerin peşinde koşması aynı kapıya çıkıyor.
ABD, sapkın zihniyete sahip diye DEAŞ’la mücadele ettiğini söylerken, belli bir dini grubun kendi ideolojik tasavvuruyla dünyaya nizam vermeye çalışmasına çanak tutuyor.
Oysa bu tür yapılarda sorun sadece kullanılan yöntemin gayrı meşru olup olmadığı değildir. Çarpık zihniyetin veya bağnaz yorumların devleti ve siyaseti ele geçirerek amaçlarının peşinde koşması da büyük bir sorundur.
Bunun da en çarpıcı örneği FETÖ’dür.
Dinler arası diyalog, ılımlı İslam ve hoşgörü gibi kavramları kullanan bu örgütün ne kadar tehlikeli olduğu görüldü.
Devleti ele geçirerek örgütsel ütopya peşinde koşan ve amaca ulaşmak için her yolu kullanan FETÖ’nün DEAŞ’tan daha az tehlikeli olduğu söylenemez.
ABD’nin FETÖ’sü de Evanjelistler gibi görünüyor.
ABD yönetiminin dine veya herhangi bir dini mezhebe/anlayışa bakışı kendi sorunudur. Ama küresel siyaseti, uluslar arası ilişkileri, dünya ekonomisini ve dünya barışını bu derece etkileyecek şekilde siyaseti yönlendirmeye kalkmaları herkesin sorunudur.
Siyasetin giderek rasyonaliteden uzaklaşması akıl tutulmasına yol açıyor.
Devletlerin büyük hedefler ve idealler peşinde koşmasıyla, marjinal ütopyaların esiri olması aynı şey değildir.
ABD yönetiminin agresif politikaları keyfilik ve tek taraflıklı üzerine kurulu…
Bu bir ilişki ve yönetim tarzı olarak zaten bir problemdir. Bir de buna dini saikler eklendiğinde problem daha da büyüyor.
ABD’de son zamanlarda artan İslamafobi, yabancı düşmanlığı ve ırkçılık da temelini bu tür bir dini motivasyondan alıyor. Bu dini eğilimler ise dünya barışından önce ABD’nin üzerinde yükseldiği değerleri ve ABD toplumunun temel dinamiklerini tehdit ediyor.